top of page

AY IŞIĞI SOKAĞI - STEFAN ZWEIG



YORUMLAR:


Stefan Zweig'in 5 adet kısa öyküsünün bulunduğu esere adını veren ilk hikaye de diğerleri ile net bir ortak noktaya sahip; o da bütün hikayelerin ölüm ya da intihar ile sona ermiş olması... Zweig, bilindiği üzere, 2. Dünya Savaşı'nın etkilerini bir Yahudi olarak tecrübe ederek sürekli kaçak bir hayat sürmek zorunda kalmıştır. En sonunda dünyaya dair umudunu kesen yazarın yaşamına son vermiş olduğu bilinmektedir. Bu eserde derlenmiş olan hikayelerin de özellikle ölümle neticelendirilmesi, yazarın esasında küçük hikayelerdeki birtakım kısımlarla kendi hayatına da oldukça atıf yaptığını göstermektedir.


Kitapta konu edilen olaylara kısaca değinmek gerekirse; ilk hikaye olan Ay Işığı Sokağı'nda, bencilliği ve cimriliği sebebiyle eşini kendisinden uzaklaştırıp karısının fuhuşa sürüklenmesine sebep olduğu hikayede ana karakter hiçbir şekilde isim vermeden birincil tekil şahıs üzerinden olayları anlatmaktadır. Burada o kadının ilk başta söylemiş olduğu Almanca şarkıdan etkilenip yakınına gitmiş ve kadının ona bir müşteri gibi davranarak yanında kocasını azarlamasından rahatsız olan ana karakter orayı terk etmiştir. Akabinde ise, kadının kocası onun yanına giderek karısı ile başına gelen olayları anlatmış ve kendisinin haksız olduğunu bildiğini ve bu yanlışlarını düzelterek karısını tekrar kazanmasında ona yardım etmesini talep etmiştir. Ancak ana karakter bu talebi cevapsız bırakarak oradan uzaklaşmış ve kocasının karısını ertesi akşam ona göstermiş olduğu bıçakla ay ışığında öldürmesine dair birtakım unsurlar görmüştür. Hikaye bu şekilde bitse de, notlar kısmında bahsettiğim hususlarda kocanın ruh halini görebilir ve günümüzdeki birçok ilişkide bu çarpık durumun da normalleşmeye başladığını belirtmek isterim. Bu konuda diğer yorumları sizlere bırakıyorum.


Diğer hikaye olan, Leporella'da ise, hizmetçi ve kimsesiz bir kadının çalışmış olduğu evde, evin baronuna karşı olan duygularının bir süre sonra yoğunlaşması konu edilmiştir. Bu duygular baronun karısı ile olan anlaşmazlıklarının çekilmez noktaya gelmesi akabinde, hizmetçinin efendisi ve sevdiği için her şeyi göze alarak onu öldürmek için bir komplo kurduğuna dair kuvvetli şekilde yazar tarafından okuyucuya hissettirilmiştir. Fakat bu durumun arkasında hizmetçisinin olduğunu fark eden baronun ona eskisi gibi davranmayı keserek ondan tiksinti duyması sonrasında, yeni gelen uşağın Leporella takma ismine sahip karakterin kendi hayatına kıyması konu edilmiştir. Bu öyküde de, yazar birçok yönden hem dönemin gerçeklerini gözlemleme yetisi, diğer taraftan da o dönemden beri devam eden erkek kadın ilişkilerindeki birtakım dinamiklerin dikkate alınması yönünde önemli mesajlar vermektedir. Uzunca bir süre devam etmiş olan ataerkil toplum yapısının temelinde kadınların erkekler tarafından onları rahat bırakıp birçok özgürlüğü sunmasının yanında onlara adeta bir köle gibi hizmet etmesi durumu, baronun eşinden daha çok hizmetçisine yakın hissetmesine sebep olan ana etmenlerden birisi olarak sayılabilir.


3. hikaye olan Nişan’da ise, Fransız bir albayın birliği ile İspanya topraklarında bir ikmal seferi sırasında baskına uğraması neticesinde birliğindeki askerlerin katledilmesi işlenmiştir. Albayın sağ olarak kurtulduğu ve dikkat çekmemek için öldürmüş olduğu İspanyol bir askerin üniforması içinde kendi birliğini arayışının sonuç vermesine karşın kendi birliğinin onu düşman askeri sanıp pusuya düşürüldüklerini düşünerek defalarca vurup öldürmesi konu edilmiştir. Öldükten sonra cebinde bizzat Napoleon'un kendisine takmış olduğu savaş nişanını ise çaldığını düşünen Fransız askerleri cesedine türlü hakaretlerde dahi bulunmuşlardır. Yazar, bu hikayede açıkça savaşa karşı olan tutumunu ve insanların savaş durumlarında olduklarından hem daha farklı davrandıklarını hem de açıkça seçilebilecek bazı gerçekleri dahi yanlış yorumlayabileceklerini göstererek savaş zamanlarının insanlık için adeta kayıp zamanlar olduğunu açıkça ifade etmektedir.


Leman Gölü Kıyısında Olay isimli 4. hikayede; yine bir dünya savaşı sırasında kaçıp Fransa'ya gelen bir Rus'un, çevrenin etkisi ve bir an önce geri dönme isteğinin dönemin savaş şartları sebebiyle yerine getirilememesi sebebiyle bunalımı sonucunda intiharı konu edilmiştir. Öyküde yine yukarıda ifade etmiş olduğum üzere, yazarın savaşa ve hayata dair görüşlerinden en önemli kısımlarından birisinin öykünün son cümlesindeki mezarlara dair göndermesinin olduğu kanaatindeyim. Savaşın binlerce can almakla birlikte, ülkelerin çıkarları doğrultusunda insanların şahsiyetlerini dahi ellerinden alarak onları isimsiz bir mezar taşı ya da haç sembolü haline getirmesine bir gönderme olarak kaleme alınan satırlar ile yazar bunu kinayeli bir biçimde dile getirmiştir.


Eserdeki Avare isimli 5. ve son hikayede ise; liseyi yıllarca bitiremeden 20'li yaşlarda okula devam etmek zorunda kalan ve derslerinden bir tanesini ilk başta dikkatsizliği ve umursamazlığı sebebiyle verememesi sonucunda bir sene daha kaybetmiş olan ana karakterin yaşadığı bunalım ve farkındalıklar konu edilmiştir. Kalmış olduğu dersin öğretmeninin ona sert davranması neticesinde ise, sınıfta onunla kavga eden ana karakter okulu bırakıp giderek ertesi gün yaşadığı bunalımın da etkisiyle intihar etmiştir. Yine aynı minvalde neticelenen son öyküde yazarın verdiği en mühim derslerden birisi olan insan hayatındaki bazı kararların o anda farkına varılmayıp ciddiye alınmadığı takdirde hayatın ekseninin hızlı bir şekilde istenilmeyen yönlere gidebileceğidir. Bu görüş bir noktaya kadar isabetli olsa da, unutmamak gerekir ki, insan hatasını ve yanlışlarını gerçek anlamda idrak edip doğrusunu uygulamaya başladığında yanlışın neresinden dönülürse o aşamada kar edilmeye başlanacaktır. Zaten öyküdeki ana karakterin bu bunalımdan kurtulamamasının en önemli sebeplerinden birisi de, hatasının farkında olmasına rağmen bunu devam ettirmesidir. Tembelliğin de en büyük kötü alışkanlıklardan birisi olduğuna dair dikkate değer bir eser olarak bu hikaye incelenebilir.


Görüleceği üzere, yazarın hem kendi hayatına dair birtakım yaşanmışlıkların karakterlere aktarıldığı hem de dünya görüşüne ilişkin okuyucuya birkaç hikaye ile birçok perspektiften yaklaşma imkanı sunan eserin aynı sonlarla biten hikayeleri olmasına rağmen farklı mesajlar ihtiva etmesi dikkat edilmesi gereken en önemli unsuru olarak gösterilebilir. Neticede, insanların hayatında ortak olan birtakım durumlar mevcut olsa da, herkesin dimağı, yaşadıkları, kendi zihninin şekillendirdiği birçok farklı mesajlar barındırmaktadır. Yazarın bu hikaye mozaiğinde de söz konusu durum açık bir şekilde fark edilebilecektir.


NOTLAR(*):


  • Çeşitli yerlerdeki geniş lüks bulvarlar da böyledir, çünkü yaşamın zirvesi de dibi de aynı biçimdedir. Bu medeniyetten uzak sokaklar, dürtülerin hala dizginlenmeden vahşice dışa vurulduğu, bedensel hazların kuralsız yaşandığı bir dünyanın son fantastik kalıntılarıdır, ihtirasların karanlık balta ormanlarıdır ve tümüyle dürtüleriyle davranan hayvanlarla doludur; açığa vurduklarıyla tahrik eder, gizledikleriyle kışkırtırlar. Düş kurdururlar insana.

  • Genel durumuna baktığımda yorgun, hiçbir şey hissetmeden alışkanlıktan yaşamayı sürdüren bir insan algılıyordum.

  • Birinden daha iyi olduğumu hissetmek tarifsiz iyi geliyordu... Hele aslında daha kötü biri olduğunu biliyorsa insan... Onun minnetini sürekli duyabilmek için bütün paramı feda edebilirdim... O çok gururluydu ve benim o minneti duymayı talep ettiğimi anlayınca gitgide daha az dile getirir olmuştu... Bu yüzden... Sırf bu yüzden bayım, onu hep yalvartıyordum... Gururuna bayılıyordum, ama bu gururu ezmeyi seviyordum, onu aşağılayabilmek için yakaladığım her fırsattan mutlu oluyordum, çünkü onu ne çok sevdiğimi bilmiyordum... (Ay Işığı Sokağı Not Sonu)

  • Olaylarla ilgili bir tutanak hazırlandı, ancak yabancının soyadı bilinmediği için, mezarının başına ucuzundan bir tahta konuldu; isimsiz yazgıların üzerinde yer alan, Avrupa'mızı şimdi baştan başa kaplayan o küçük haçlardan biri... (Leman Köyü Kıyısında Bir Olay)

  • İyiye gitmekte olan bir gelişmeye bir anda engel olunduğunun ve bir yaşamın zorla başka bir yöne itildiğinin belli ki üzerinde durmamıştı. (Avare)


DEĞERLENDİRME:


Konu: Yazarın 5 adet benzer olayların farklı mesajlarla işlendiği kısa hikayeler ile hazırlanmış olan bir eser söz konusudur.


Üslup: Zweig'in diğer eserlerinde de kullanmış olduğu üslubunun bu kitabındaki öykülerinde de aynı şekilde devam ettiği gözlemlenmektedir. Bununla birlikte, her hikayenin belirli bir kısmında farklı anlatım tarzlarını da kullanarak üslup biçemlerini zengin ve abartısız kullanımı dikkat çekmektedir.


Özgünlük: Konusu itibariyle özgün denmesi zor olan öyküler, daha çok içerdikleri mesaj yönünden dikkate alınmalıdır. Bu sebeple eser, söz konusu kriter bakımından değerlendirmeye tabi tutulmayacaktır.


Karakter: Her öyküde yer alan ana karakter ve 2 yan karakter üzerinden işlenen konular, okuyucu için hikayenin temeline uygun olarak karakter karmaşasından uzak aynı zamanda verilmek istenen mesajı daha açık bir şekilde iletme görevini oldukça başarılı bir şekilde yerine getirmektedir.


Akıcılık: Üslup bölümünde belirtilmiş olan anlatım biçemlerinin yazarın sürekli sade ve yalın anlatımı ile birleştiğinde eserin tek oturumda bitirilmesine büyük bir katkı sağladığı aşikardır.


Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca gerçekleştirilmiş olan 10 üzerinden değerlendirmede:


Konu: 7.5

Üslup: 9

Karakter: 8

Akıcılık: 9


puanlarını alarak, genel ortalama bakımından ise 8.4 puan alarak kesinlikle okunması gereken Zweig eserlerinden olduğunu göstermektedir.


(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:

AY IŞIĞI SOKAĞI

Yazar: Stefan Zweig

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 12. Baskı

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Comments


bottom of page