YORUMLARIM:
Lübnanlı ünlü yazar Halil Cibran tarafından kaleme alınmış eserde, yazarın diğer kitaplarında da olduğu gibi hayattaki evrensel kavramlara ilişkin görüşleri başlıklar altında sırasıyla konu edilmiştir.
Kitabın başlangıcında, esere geçilmeden yazarın biyografisinden de bahsedilmiştir. Biyografi kısmından yapılan alıntılarda da görüleceği üzere, yazarın Birinci Dünya Savaşı öncesinde Büyük Suriye Devleti kurma gayesinde olduğu görülmektedir. Bu hedeflerine pek ulaşamadığı tarihten anlaşılsa da, Suriye ve Arap ülkelerinin Osmanlı’dan kopuş sürecinde yaşanan hadiselerde körükleyici görevi üstlendiği de açıkça anlaşılmaktadır.
Lübnan’da Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen yazar, Ermiş’te özellikle Hz. İsa’ya yönelik önemli erdemleri tasvir ederek ermiş karakterine onun gölgesi olma rolünü üstlediğini ifade etmiştir. Eserinde özellikle çocukluk ve gençlik çağlarından itibaren bulunduğu Avrupa ve ABD’deki gözlemlerini de aktaran yazar, yalnızca köken olarak bir doğulu olarak nitelenebilir. Buna karşın, doğunun bazı temel değerlerini de muhafaza ettiği hususların olduğu görülmektedir.
Özellikle, hayat görüşü ve temel ahlaki değerler konusunda İslami görüşle oldukça ortak paydada buluştuğu eserdeki alıntılar bölümünden açıkça anlaşılmaktadır. Hem toplumsal yardımlaşma, hem aile bağları, hem çocuklar açısından yapmış olduğu değerlendirmeler iki din arasındaki temel ahlaki değerlerin örtüştüğünü de göstermektedir.
Yazarın burada en önemli ayrımı ise, temel nosyonlarını Avrupa ve özellikle ABD’de küçük yaşlarda almış olduğu bireyci anlayışın neticesinde, doğu kültürüne adapte edilmesi alanında bazı görüşlerini eserinde belirtmesidir. Ancak bu durum, batılı yazarlarda olduğu gibi doğu kültüründeki aile yapısına ve toplumsal değerlere bir aykırılık teşkil etmemektedir.
Eserde bahsedilen evrensel insani değerlere ilişkin tespitlerde ise, özellikle değinilmesi gereken konulardan birisi olarak her şeyin zıddıyla anlam taşıdığı ifade edilmelidir. İnsanın hem iyiyi hem kötüyü özünde barındırdığı ve bunların ayrımını yapma iradesinin kendisine bahşedildiği ifade edilerek, amellerimiz neticesindeki sorumluluğun bize ait olduğu net örneklendirmeler ile izah edilmiştir. Burada yazarın özellikle Ömer Hayyam gibi zevk düşkünlüğü anlayışını temsil eden diğer düşünürlerden ayrıldığı ve insan iradesine bir anlam yüklediği görülmektedir. Dinimizin de üzerinde durduğu iradenin sorumluluğu konusunun önemine oldukça etkili bir şekilde değinilmiştir.
Yine bu anlayış neticesinde insanın kendi katma değerini kendisinin meydana getirmesi gerektiğine değinen yazar, bazı insanların bunu başarmak yerine beşeri hazlar ile kendisini oyaladığını ifade etmiştir. Bazı insanların, kendilerini başarmak yolundaki adımlarının hızlı, kimilerinin ise diğerlerine nispeten topal insan hızında yavaş yavaş ilerlediği belirtilmiştir. Ne olursa olsun, topal da olsa ilerlemek, durmaktan ya da geriye saymaktan daha iyidir.
Dolayısıyla eser, insanın kendisini tanımayı gerçekleştirmesi halinde hayata olan bakışını hem daha basite indirgemesini hem de hedeflerini daha belirgin hale getirerek onları gerçekleştirmesini kolaylaştıran düşünceler ihtiva etmektedir. Bu yüzden bütün insanlık için ortak mesajlar barındırmayı başaran kitaplardan birisi olarak telakki edilebilir.
Sonuç olarak eserin, her yaştan insanın kesinlikle kitaplığında bulundurup okuması gereken kitaplardan birisi olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
ALINTILARIM(*):
Marunilerin kurduğu bu okulun milliyetçi müfredatı kilise yazılarına, teolojiye ve tarihe yer veriyordu. Asi ve bireyci bir doğaya sahip olan Cibran dar kapsamlı müfredata karşı çıktı ve kolej düzeyinde kendi eğitim ihtiyaçlarına cevap verecek münferit bir müfredat talep etti. Okul bu talebi kabul etti ve müfredata Cibran’ın isteğine uygun dersler ekledi.
Arap topraklarının Osmanlı hakimiyetinden çıkmasıyla sonuçlanan yoğun siyasi faaliyetlere sahne olan bu dönemde Cibran, Suriye, Lübnan, İstanbul, Paris ve New York gibi pek çok merkezde doğan yarı siyasi Arap cemiyetlerinden birisi olan Altın Halka’ya katıldı. Bir grup Suriyeli genç göçmenin kurduğu bu cemiyet nerede olurlarsa olsunlar Suriyeli vatandaşların yaşam tarzının iyileştirilmesi için çalışıyordu.
Cibran’ın bağımsız Suriye düşü İtalyan general Garibaldi ile tanışmasıyla iyice güçlendi. Onunla birlikte Osmanlı idaresini alaşağı etmek için göçmen Suriyelilerden oluşan bir lejyona önderlik yapma fikrini ele aldı. Daha sonraları 1. Dünya Savaşı sorasında Cibran, Osmanlı yönetimine karşı birleşik Arap askeri hareketlerinin büyük bir savunucusu ve kışkırtıcısı oldu.
10 Nisan 1931’de kırk sekiz yaşındayken New York’taki St. Vincent Hastanesi’nde karaciğerine yayılan siroz ve akciğerinde ilerlemiş Tüberküloz yüzünden şuurunu yitirmiş bir haldeyken öldü. Naaşı 21 Ağustos’ta Beyrut’a getirildi.
Fakat ömrü boyunca yaşadığı sürgünlük öldükten sonra da devam etmiş olacak ki, üzerinde “Gözlerinizi kapayın ve bakın etrafınıza, beni göreceksiniz, ben yanınızdayım.” Şeklinde, kendisine ait bir cümlesi bulunan mezarından çalınan kemikleri şimdi kim bilir nerede sürgünlük hayatını devam ettirmektedir. Meczuplar lahiti de çalmasınlar diye, mermer lahit yere zincirlenmiş şekilde tutulmaktadır. (Yazarın Biyografisi Bölümünden Alıntılar)
Sevgi gelip sizi bulmuşsa, “Tanrı’yı yüreğimde taşıyorum” demektense, “Tanrı’nın yüreğine eriştim” deyin.
Evlilik konusunda “Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı lokmayı ısırmaya kalkmayın. Şarkı söylerin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın, gönüllerinizi, verin fakat diğerinin himayesine değil. Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın. Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da birbirinden ayrıdır.”
Çocuklar konusunda “Sizinle birlikte yaşarlar ama sizlerin malı değildirler. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.”
Vermek konusunda “İstendiği zaman vermek iyidir, ancak ihtiyaç içinde olanın durumunu fark edip o istemeden vermek daha hayırlıdır. “Vermek isterim ama verdiklerim yerini bulmalı, değmeli” der durursunuz. Günleri ve geceleri yaşamaya değer görülmüş bir kimse verebileceklerinizi alabilmeye de değer durumdadır elbette.”
Emek sayesinde hayatı sevmek; hayatın en gizemli sırrıyla candan dost olmaktır.
Ve ben derim ki hayat, sahiden karanlıktır, saik olduğu zaman başka, ve her saik kördür, bilgi olduğu zaman başka, ve her bilgi boşunadır, çalışma olduğu zaman başka. Ve her çalışma nafiledir, aşk olduğu zaman başka, ve her ne zaman aşkla çalışırsanız kendinizi kendinize yakınlaştırırsınız ve ötekine ve Tanrı’ya.
Sevinciniz, gerçekte peçesini kaldırmış kederinizdir.
Ölülerin siz canlılar için yaptıkları mezarlarda yaşayacaksınız. Gerçi konutlarınız görkemli ve güzeldirler ama içlerinde ne sizlerin gizlerini saklayacaklar ne de özlemlerinize barınak olacaklar. Çünkü içinizde var olan sınır tanımazlık, kapısı sabahın pusu, pencereleri de gecenin şarkıları ve suskunlukları olan gökyüzünün konağında oturmaktadır.
Giysileriniz güzelliklerinizin büyük bölümünü gizler de güzel olmayanları pek örtmez.
Unutmayın ki, alçakgönüllü ve gösterişsiz olmak, temiz ve saf olmayanın kara duygulu bakışlarından korunabilmeye yarayan bir kalkandır.
Aranızdan biri tökezler de düşerse, arkasından gelenler için düşmüş demektir, onun ayağına takılan taş arkasındakilere uyarı olmalıdır.
Suçluya ceza verecek olan kimse, suçun işlenmesine sebep olan kimsenin de yüreğine baksın. Aranızdan biri çıkıp da hak saydığı için kötü bir ağaca baltasını indirmeye kalkarsa, ilkin köklerine de bir göz atsın. Çünkü orada, toprağın sessiz yüreği içinde, iyi ve kötü, bereketli ve bereketsiz köklerin bir arada sarmaş dolaş bulunduklarını görecektir.
Avukata “Sizler yasa yapmaktan hoşlanırsınız fakat yasaları çiğnemekten daha çok hoşlanırsınız.”
Ey Orfales halkı, davulun sesini boğabilir, lirin tellerini gevşetebilirsiniz, ama hangi biriniz çıkıp da tarla kuşunu ötmekten alıkoyabilir ki?
İçten içe yüreğimde acısını hissetmişimdir; çünkü ancak özgürlük arayışınız size güvenlik bağı olabilirse ve özgürlükten bir amaç ya da tatmin olarak bahsetmeyi bırakabilirseniz işte o zaman özgür olabilirsiniz. Daha doğrusu bu gibi dertler yaşantınızı alt üst ettiği halde kendi bağımsızlığınız ve isteğinizle bunların üstesinden gelebildiğinizde özgür olursunuz.
Gerçek şudur ki, varlığınızın içindeki her şey birbiriyle sarmaş dolaş olarak devinmektedir. Arzulanan ile korkulan, nefret edilen ile kutlanan, kendisine yönelinen ve kaçılan birbirine girmiştir.
Düşünceniz ve hırsınız, engin denizlere açılmış olan ruhunuzun dümeni ve yelkenleridir. Çünkü akıl, bir başına hükmederken, sınırlayıcı bir kuvvettir ve tutku, refakatsiz kaldığında, kendi kendini kül edene dek yanan bir alevdir.
Istırabınız, idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır. Nasıl ki, bir meyvenin yüreğinin güneşi görebilmesi için kabuğunun çatlaması gerekir, acı da sizin için öyledir.
Öğretici gerçekten akıllıysa, sizleri kendi aklının evine sokmaya değil, fakat kendi aklınızın eşiğine doğru yürütmeye çalışır.
Dostunuz, sizin karşılığınızı bulmuş ihtiyacınızdır. O, sizin sevgiyle ekip, şükranla biçtiğiniz tarlanızdır.
Dostunuzdan ayrı düştüğünüzde üzüntüye kapılmayın. Çünkü dostunuzun en beğendiğiniz yanı yokluğunda daha bir belirginleşir, tıpkı dağın tırmanana değil, ovadan bakana daha açık göründüğü gibi.
Sadece zaman geçirmek için aranan dost, nedir ki? Çünkü o, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, anlamsız boşluğunuzu doldurmak için değil.
Konuşmalarınızın çoğunda düşünce yarı yarıya öldürülmektedir. Çünkü düşünce uzayın bir kuşudur, sözcüklerden yapılmış bir kafese konulduğunda belki kanatlarını açabilir ama uçamaz.
İçinizde öyle kimseler var ki, yalnız kalmaktan korktukları için konuşkanları ararlar. Bu gibiler, yalnızlıklarının sessizliği, çıplak benliklerini kendi gözleri önüne sereceğinden korktukları için kaçmak isteğindedirler.
Kendinizden verdiğiniz zamanlarda iyisinizdir. Kendinize yarar kazanmaya çalışırken de kötü değilsiniz ama. Çünkü kendinize yarar kazanmaya uğraşırken, yeryüzüne bağlanan ve onun göğsünü emen bir kökten başka bir şey değilsiniz.
Seçtiğiniz hedefe sağlam ve yürekli adımlarla ilerlerken, iyisinizdir. Topallayarak ilerlediğinizde kötü değilsiniz ama. Çünkü topallayarak yürüyenler bile geriye değil ileriye doğru gitmektedir.
Sayısız bakımdan iyisinizdir ve iyi olmadığınız zamanlarda da kötü değilsiniz. Sadece ilerlediğiniz yollarda fazlaca oyalanıyor ve tembellik ediyorsunuz. Ne yazık ki, ceylanlar kaplumbağalara sürati öğretemiyorlar.
Siz sıkıntınız ve ihtiyacınız halinde ibadet edersiniz; keşke pür neşe olduğunuzda ve bereketli günlerinizde de ibadet edebilseniz.
Senden hiçbir şey dileyemeyiz, çünkü sen, neleri gereksindiğimizi onlar daha içimizde doğmadan bilmektesin. Sensin bizim gereğimiz ve bize kendinden daha fazla bahşederek sen bize her şeyi bahşedersin.
Zevk bir özgürlük türküsüdür. Ama özgürlük değildir. Tutkularımızın tomurcuklanışıdır. Ama meyveleri değildir.
İnsanın gövdesi bile mirasını ve haklı gereksinimini bilir ve hiçbir zaman aldatılamaz. Gövdeniz ruhunuzun çalgısıdır. Ondan tatlı nağmeler ya da bozuk sesler çıkartabilmek size kalmış bir iştir.
Nerede ararsınız güzelliği ve nasıl bulursunuz onu, yolunuza çıkmaz ve size yolu göstermezse güzelin kendisi.
İhtiraslı olan da “Güzellik, kudret ve korku veren bir şeydir.”
Güzele dair söylediğiniz bunca söz, gerçekte güzel için değil, doyurulmamış eksiklikler içindir. Oysa güzel, bir gereksinim değil, bir doygunluğun sevincidir.
Ey Orfales halkı, güzel hayatın kendi kutsanmış çehresini örten peçeyi kaldırmasıyla görülen hayattır. Oysa hayat da, peçe de sizsiniz.
Sizlerin günlük yaşayışınız tapınağınız ve dininizdir. Oraya olanca bütünlüğünüzle giriniz. Sabanınızı, örsünüzü, malanızı ve çalgınızı, kullanacağınız ya da içinizi aydınlatacağınız neleriniz varsa, tümünü de beraberinizde alıp girin.
Ölümden korkuşunuz, kendisini kutsayacak olan kralın karşısında titreyen çobanın korkusuna benzer.
Size denildi ki, “Tıpkı bir zincir misali, siz en zayıf halkanız kadar zayıfsınız.” Bu yalnızca yarı gerçektir. Sizler aynı zamanda en sağlam halkanız kadar sağlamsınız.
Size içinizde en cılız ve bitkin görünen yanınız, sizin en güçlü ve adanmış yanınızdır.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi hayattaki evrensel kavramlara ilişkin görüşleri, başlıklar altında sırasıyla konu edilmiştir.
Üslup: Yazarın diğer kitaplarında da görülen sade ve kısa paragraf yapıları sayesinde verilmek istenen mesajlar oldukça sarih bir şekilde iletilmektedir. Bu yapının yazar tarafından özellikle çalışıldığı ve kitabın yayınlanmadan yaklaşık 4 yıl boyunca hazırlandığı biyografi bölümünde ifade edilmiştir. Eser okunduğunda ise, biçemin gerçekten teferruatlı olarak tasarlanmış yapısı herkesin dikkatini çekmeyi başarmaktadır. Yine yazarın vermiş olduğu mesajların hemen akabinde örneklendirmeler ile bunları somutlaştırması da, verilen mesajların kanıksanması konusunda okuyucuya olumlu tesirde bulunmaktadır.
Özgünlük: Eser, türü gereği özgün bir kitap olma gayesi gütmemektedir. O yüzden bu tarz eserlerde özgünlük kriterine verilen değerlendirmeden ziyade diğer unsurlara odaklanılması gerekmektedir.
Karakter: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Üslup bölümünde bahsedilen hususlar dikkate alındığında, eserin başından sonuna kadar akıcı kitaplardan birisi olduğunun kesinlikle belirtilmesi gerekmektedir. Eserin türü de göze alındığında bu seviyede bir akıcılık unsuruna sahip olmasının etkileyici olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir. Ancak türü gereği, sürükleyici bir eser olmadığı aşikardır.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 9
Üslup: 9,5
Özgünlük: 4
Akıcılık: 8,5
puanlarını alan eserin genel ortalaması 7,8 puandır. Neredeyse 8 barajına ulaşan ve 3 kategoride 8 ve üstü alan eserin, özgünlük unsuru değerlendirmesinde belirtildiği üzere, puanından ziyade diğer kriterler dikkate alındığında kesinlikle okunması gereken kitaplardan birisi olduğunun tekrar belirtilmesi gerekmektedir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
ERMİŞ
Yazar: Halil Cibran
Yayınevi: Olympia Yayınları
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments