YORUMLARIM:
16. yy’da yaşamış İtalyan Rönesansının önde gelen temsilcilerinden yazar Campanella tarafından kaleme alınmış olan Güneşler Ülkesi kitabı, yazarın Engizisyon tarafından müebbet hapse mahkum edildiği ve hapis yıllarında kaleme almış olduğu baş yapıtlarından birisi olarak kabul edilmektedir.
Eserde, Güneşler Ülkesi isimli bir ada devletinin insanlık için en ideal hükümet ve eğitim biçimi ile yönetilmesi ütopik bir anlatımla konu edilmektedir.
Yazar tarafından özellikle döneminde sıkça tartışılmakta olan yönetim biçimlerinden birisi olarak mutlak monarşinin soy bazlı değil aristokratik temeller uyarınca iktidarı değiştirdiği bir yönetim modelinden bahsedilmektedir. Bu yönüyle eser, Sokrates’in ideal devlet tanımını bir yönden kendisine temel almış denilebilir. Ancak Sokrates’in özellikle aile kavramı ve üreme sistemini oldukça eleştiren yazar, aile yapısının kaybolmasının toplum için köklü zararlar meydana getireceğini ifade ederek bu açıdan farklı bir alternatif sunmaktadır.
Tasarlanmış olan ülkenin ütopik niteliklere sahip olmasındaki temel etmenlerden birisi de, kuralların insanları dürüst ve güvenilir olarak kabul etmesinden kaynaklanmaktadır. Buna karşın, kimi yerlerde gerçekçi görünüp tedbirlerin alındığını göstermek üzere yaptırımlara da değinilmektedir. Asıl çelişkilerden birisi de burada gözüküyor denilebilir. Her şeyin bu kadar, ideal insan temeline oturtulduğu bir devlet, insanlarının onca eğitime rağmen hala kötü eylemlere başvurmasını göz önüne alıp buna ciddi yaptırımlar koyuyorsa kendi ütopyasının farkında olarak gerçekleşmesi zor bir hayalden bahsettiğini göstermektedir.
Ülkenin adalet sistemine ilişkin ilk bakışta bazı noksanların olduğu göze çarpmakta ise de, özellikle eğitim sistemi hususunda değindiği birtakım modellemeler modern dünyada da tatbik edilebilir gözükmektedir. Özellikle çocukların yeteneklerine göre tarım, ustalık, fiziksel veya zihinsel olarak gelişim gerektiren branşlara küçük yaşlarda yönlendirilmesine dair hazırlanmış olan model oldukça etkileyicidir. Ayrıca yabancı dil öğretiminin çok küçük yaşlarda yapılması gerektiğine dair de önemli mesajlar ihtiva etmektedir.
Ülkenin yönetiminin bir adet hükümdar ve onun 3 yardımcısı tarafından idare edildiği ifade edilmektedir. Hükümdar aynı zamanda başrahip unvanına sahiptir. Ancak burada rahip unvanının özellikle hem diğer dinlere dair yoğun bir bilgi birikimi gerektirdiği hem de pozitif bilimlere dair özellikle her branşta önemli yetkinlikte olması gerektiği ifade edilmektedir. Bu unsurların başka bir kişide olması halinde bu kişinin Hoh hakkını iddia ederek mevcut hükümdarı indirebileceğine değinilmiştir. Bu yönüyle iktidarın mutlak monarşi olarak uygun görüldüğü ancak soy bağına indirgenmeden aristokratlar arasındaki en yetkin kişinin hakkını teslim alması temel alınmıştır. Fakat kulağa geldiği üzere, oldukça keyfi iktidar tartışmalarına yer bırakması mümkün bir yapı olarak dikkat çekmektedir.
Askeri yönden de birçok savaş hilesine hakim olduğu ifade edilen ülke güçlerinin özellikle savaş alanında Türklerin uyguladığı Turan taktiği gibi birtakım yöntemleri sahiplenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu husus yazar tarafından açıkça Türklere ithaf edilmese de, eserin yazıldığı dönem dikkate alındığında Türklerin askeri başarısının batı için bir örnek teşkil ettiğini göstermektedir.
Sonuç olarak eser, ideal devlet biçimini bulmaya çalışan felsefi bir kitap olarak incelenmesi ve örnek alınması gereken birtakım mesajlar barındırsa da, genel manada ütopya türünde olması sebebiyle uygulamalardan uzak gözükmektedir. Ancak yazıldığı dönem dikkate alındığında, incelenmesi gereken kitaplar arasında olduğu ifade edilmelidir.
ALINTILARIM(*):
Yaşamının 30 yılını hapiste geçirdi. Bu dönem, Campanella için son derece verimli oldu ve başta Metafizik ve Kurtarıcı Monarşi olmak üzere çok sayıda kitabını ve 1602’de en önemli yapıtı olan Güneş Devleti’ni yazdı.
Felsefenin temeli olarak insan deneyiminin varlığını savunmuştur. Campanella’ya göre, tüm insanlar doğal din bağıyla birleşmişlerdir.
İdeal bildiği bir toplumun tablosunu çizen Campanella, Platon’un ideal devletinde olduğu gibi, bilim ve felsefenin egemen olacağı bir devleti savunmuştur. Devleti yönetenler kuram ve uygulama alanlarında en iyi yetişmiş olanlardır. Kitabında, bir Portekizli gemicinin Hint Okyanusu’ndaki bir adada bulduğu Güneş Devleti’nin başında hem filozof, hem de rahip bir hükümdar bulunmaktadır. Bu adada tüm vatandaşlar devletin sıkı denetimi altında yaşamakta, devletin sürekli ve güçlü olması için tam bir ortaklık uygulanmaktadır. Bu devlette özel mülkiyet yoktur; her konuda topluluğun yararı ön plandadır. (Önsöz ve yazarın hayatı bölümünden alıntılar)
Kentin en büyük yöneticisi bir baş rahiptir. Halk ona Hoh der. Biz olsak metafizikçi derdik. Gerek dünya işlerinin, gerek ahiret işlerinin başı odur. Yetkisi mutlaktır. Verdiği yargılar kesindir; kimse onlara ses çıkaramaz.
Metafizikçi, 3 yardımcısıyla birlikte, kentin, bütün işlerini yüksekten yönetir: Onun isteği dışında hiçbir şey yapılmaz. Devletin bütün işlerini bu dört kişi çekip çevirir ama metafizikçi ne yönde karar verirse, üç yardımcı ona boyun eğer.
Biz böylesi bir bilge adamın devleti iyi yöneteceğine sizlerden -başınıza çok zaman bilgisizleri geçiren ve bunları sırf hükümdar soyundan geldiği için ya da güçlü bir partice seçildiği için yönetime elverişli sayan sizlerden- daha çok güveniriz. Çünkü sizler bilgin diye Aristoteles’in ya da başkalarının gramer ve mantık kurallarını en çok bilenlere diyorsunuz ve böylece sizin memleketinizde bilim, sadece domuzuna yorulma ve kölece ezbercilik isteyen bir iştir. Bu da insanın düşüncesini köreltir, onu olayların derinine inmekten alıkoyar, bir sürü laf kalabalığı ile yetinmesine yol açar, ruhunu alçaltır, kitapların ölü kelimeleriyle kafasını doldurur. Onun için, böylesi bilginler Tanrı’nın bütün varlıkları nasıl yönettiğini, tabiatın ve ulusların kurallarını, törelerini bilmezler. Ayrıca, bize göre, kendini sadece tek bir bilime adayıp sadece kitaplarla yetinmiş bir kimse kafası tam gelişmemiş, beş para etmez bir kimsedir.
Zamanı gelince, baş ebe erkekle kadının kapılarını açar. Birleşecek çiftler ve doğacak çocuklar için en elverişli zamanı, yıldızlara bakarak astrologla hekim daha önceden kararlaştırmışlardır.
Güneş Kentliler ölümden korkmazlar. Çünkü ruhun ölmezliğine inanırlar. Onlara göre, bedenden ayrılan ruh yeryüzü hayatındaki iyi kötü davranışlarına göre, iyi ya da kötü ruhlarla buluşur.
Bazen geri çekiliyormuş gibi yaparlar: Her asker hızla gerileyip kendi bayrağına katılır. Güneş Kentlilerin savaş meydanını bırakıp kaçtığını, ya da kaçmaya yeltendiğini sanan düşman saldırıya geçer; ama Güneş Kentliler hemen bölükler halinde birleşik iki kanat meydana getirir, sonra bir an dinlenip nefes alırlar. Bu ara toplar düşmanı mermi yağmuruna tutarak dağıtır. Güneş Kentliler bu çeşit bir sürü savaş hilelerine başvururlar. (Turan taktiği ve Mete Han zamanından kalan askeri taktiklere yer verilmektedir.)
Her iş grubunun başındaki kimseye kral denir. Ama bu ad işin ustalarına verilir. Kadın ve erkeklerin krallarının ardı sıra, düzenli kümeler halinde işlerine bir gidişleri var ki, görseniz, içiniz saygıyla dolup taşar.
Yemek bakımından uydukları kural şudur: Bir gün et, bir gün balık, bir gün de sebze yerler. Dördüncü gün, mideleri yorulmasın ve organizma güçsüz düşmesin diye yeniden ete dönerler.
Çalışan beden terler; terse kanı ve iliği bozan zehirli buharları dışarıya atar. Güneş Ülkesinde verem pek az rastlanılan hastalıklardandır. Çünkü Güneş Kentlilerin ciğerleri zararlı doku sıvılarıyla zehirlenmez. Sara nöbetlerine gelince, hastayı ansızın korkutarak, ya da bazı otların suyunu içirerek önlerler.
Hoh’un yardımcılarından Akıl’ın yönetimi altında şınlar vardır: Gramer, mantık ve fizik bilginleri, hekim, politikacı, ahlakçı, iktisatçı, astrolog, kozmograf, geometrici, matematikçi, müzikçi, ozan, söz ustası, ressam, heykelci. Üreme, eğitim, giyim, tarım, hayvan yetiştirme gibi işlerle görevli kimseler Sevgi’ye bağlıdırlar. Savaş hileleri, silah yapımı, para işleri, mimarlık, keşif işleri, piyade, süvari, topçu birliklerine, asker devşirme işleriyle uğraşan görevliler de Güç’ün buyruğu altındadırlar. Yargılama yetkisi olanlar da yine Güç’e bağlıdırlar.
Ölüm cezasını yalnız halk verir, suçluyu vurarak ya da taşlayarak öldürür. İlk taşı suçlayanlarla tanıklar atarlar.
Güneş Kentliler her zaman bir arada yaşayıp birlikte çalıştıklarından, bir kimseye suç yükleyebilmek için, sözleri birbirini tutan en az beş tanık bulmak gerekir. Tanıklar bu sayıdan az olursa, sanık suçsuz olduğuna ant içince serbest bırakılır ve bir daha yargıç önüne gelmemeye dikkat etmesi kendisine tembih edilir. Sanık bu tembihlere aldırmaz, ikinci bir defa yargıcın önüne bir suçlamayla çıkarsa bu defa iki kat ceza yemesi için iki ya da üç tanık elverir.
Bütün sapkınlıklar, kıtlıklar, savaşlar sık sık insan topluluklarını belalara sokuyorsa bunun nedeni, insanların cinsel güdülerini dizginleyecek, aklın gösterdiği yoldan gidecek yerde, akla aykırı davranmalarıdır. Bununla beraber, şunu da kabul etmek gerekir ki, insanın kendini haklı bir savaşa sürükleyecek kadar haklı bir öfkeye kaptırdığı haller de yoktur denemez.
Tanrı’nın eserlerini incelemek, dünyayı dolaşmak, araştırmalarda bulunmak, denenmedik şey bırakmamak insanlar için doğal bir haktır. Ama böyle bir devlet düzenindeki yurttaşların, her şeyi kitaplardan öğrenen papazlardan farkı olmayacaktır. Kitaplarda bulunmayan bir şeyle karşılaştılar mı, afallayıp kalacaklardır. Nitekim şu anda Galileo’nun düşüncelerine pek önem vermedikleri gibi, ermiş Augustinus kabul etmiyor diye, Colombo’nun yeni bir dünya bulduğuna içlerinden inanmıyorlar.
Bu devlet düzeni (Güneş Ülkesi) en iyi bir düzendir ve asıl önemli olan da onun uzun ömürlü olması kadar iyi kurulup işlemesidir.
Düzensizlik, başıbozukluk kötülüklerin kaynağıdır ve bizleri iyiliğe zorlayan her ihtiyaç mutlu bir ihtiyaçtır. Dikkat ederseniz görürsünüz ki inançlılar dinden uzaklaşıyorlarsa din kurallarının sıkılığından değil, daha çok dinsizlerle düşüp kalktıkları, şan şeref peşine düştükleri, mal mülk sevdasına, ten isteklerine kapıldıkları için uzaklaşıyorlar.
Diyorlar ki, Sokrates, bir devletin iyi yönetilmesi için birtakım sınıfların, asker, zanaatçı ve yönetici sınıflarının bulunmasını gerekli saymaktadır. Buna göre diyorlar; her şey ortak olursa herkes ağır tarla işlerinden kurtulmak için asker olur, savaş zamanında ise tarlada çalışmak ister ve para almadan savaşmaya yanaşmaz; ya da herkes yönetici, yargıç, rahip olmaya bakar. Böylece kimilerine büyük rütbeler verirken kimilerinin yükleri artırılır, kimi daha az çalışırken kimi daha çok çalışır, sonunda yine haksızlık, adaletsizlik doğar. Onun için en iyisi mal ortaklığından vazgeçmektir.
Sokrates der ki, herkes yaşlıları ana baba, gençleri evlat, akranlarını da kardeşi bilirse, yurttaşlar arasında sevgi saygı artar. Ama o zaman, her yaşlının gençlere olan sevgisi tıpkı çokça suya akıtılan bir damla bal gibi eriyip dağılır; hiçbir baba öz evladını, hiçbir evlat da öz babasını tanıyamayacağı için bu sevgi hemen kaybolur gider. Kadınlar arasında, özellikle babalarla, kimden olduğu bilinmeyen çocuklar arasında anlaşmazlıklar çıkacaktır.
Nicolacıların sapkınlığı şuydu: Onlara göre bir erkek istediği kadınla istediği zaman yatabilirdi. Buysa önce de söylendiği gibi, tabii hukuka aykırı olduğu gibi insan soyunun üremesini de engeller. Bizim Güneş Ülkesinde ise birleşmeler felsefe ve astroloji kuralları gereğince yapılır, doğacak çocukların hem iyi, hem çok olmalarına dikkat edilir.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, Güneşler Ülkesi isimli bir ada devletinin insanlık için en ideal yönetim ve eğitim biçimleri ile donatıldığı ütopik bir anlatımla konu edilmektedir.
Üslup: Yazarın eserin başından sonuna kadar kullandığı biçemin oldukça yalın ve anlaşılır olduğu görülmektedir. Bu yönüyle eser, vermek istediği mesajlar ile anlatmak istediği ülkenin okuyucu için hem portresini çizmiş hem de birtakım yönetim modelleri bakımından önemli örnekleri net bir dille anlatmayı başarmıştır.
Özgünlük: Eser, önerdiği yönetim biçimi dikkate alındığında, sıra dışı yönetim biçimlerini önermekten ziyade daha önceden denenmiş ve düşünülmüş olan modellerin alternatif yöntemlerini konu edindiğinden pek özgün bir eser olarak değerlendirilemeyecektir.
Karakter: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Üslup bölümünde bahsedilen hususlar dikkate alındığında, eserin konusu itibariyle sürükleyici olmasının beklenmemesi gerektiği aşikardır. Biçemi uyarınca ise, akıcı bir dil ile okuyucuya vermek istediği ülke yönetim tipinin net bir modellemesini gerçekleştirmeyi başardığı görülmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 8
Özgünlük: 6
Akıcılık: 8
puanlarını alan eserin genel ortalaması 7,5 puandır. 8 barajına ulaşamasa da 7 barajını aşmış olan eserin türü itibariyle kesinlikle incelenmesi gereken devlet ütopyalarından birisi olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
GÜNEŞ ÜLKESİ
Yazar: Tommaso Campanella
Yayınevi: Olympia Yayınları
Baskı: 1. Baskı - İstanbul 2023
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments