YORUMLAR:
Yazılı ilk destan olma özelliğine sahip olan Gılgamış Destanının MÖ 3500’lü yıllarda yazıldığı kitabın editörleri tarafından kitabın sunuş kısmında ifade edilmiş ve eserin genel hatlarına ilişkin yazıldığı dönemdeki coğrafik ve kültürel incelemelere de yer verilmiştir.
Yarı tanrı olan Gılgamış isimli kralın ülkesindeki zalim davranışlarını cezalandırmak üzere gönderilen Enkidu isimli karakter ise, bir süre sonra Gılgamış ile dost olmuş ve onunla bölgedeki 2 canavarı öldürmüştür. Akabinde, tanrılar tarafından öldürülen Enkidu’nun gidişi sonrası ölümsüz olma kaygısına düşen Gılgamış ise, bunu bir bitkiyi elde ederek bu emeline ulaşmak üzereyken, bitkiyi bir yılana kaptırmış ve eser sona ermiştir.
Eserin genel olarak, betimlemeler üzerine kurulduğu ve yazıldığı dönemdeki insanlığın edebiyatı ile günümüz kıyaslandığında o zamanlar çok daha mitolojik unsurlara yer verildiği görülmektedir. Ancak diyaloglar kısmında insanların antik Yunan’da olduğu gibi daha destansı ifadeler ile kendini anlattığı bu eserde de görülmektedir.
Barındırdığı birtakım mesaj ile insanoğlunun o çağlardan beri ölümsüzlüğü keşfetmek için uğraş verdiği de destanın konusundan anlaşılmaktadır. Binlerce yıldır hala işlenmekte olan ölümsüzlük konusuna ise, eserde insanların ölümlü kaderinin değiştirilemeyeceğine ilişkin mesajlar ile son verilmiştir.
Eserin girişinde editörler ve çevirmenler tarafından belirtilen bilgilendirmeler ve her tabletin başlangıcında o tabletin konusunun ifade edildiği eser, birçok okuyucu için olay örgüsünün anlaşılmasını kolaylaştırabilecek mahiyettedir. Eser incelendiğinde, önemli olanın olay örgüsünden ziyade o döneme ilişkin gözlem ve araştırmalar olduğu da ifade edilmelidir.
Sonuç olarak, eski yazıtları incelemek ve üzerine çalışmalar gerçekleştirmek isteyen araştırmacılar için iyi bir başlangıç olabilecek eser, diğer okuyucular için ise, tarihin bilinen en eski yazılı destanını daha iyi kavramak açısından önemli bir nitelik ihtiva etmektedir.
NOTLAR(*):
Sümerce tek heceli sözcüklerde oluşmuş bitişken bir dil. Fin-Uygur, Ural-Altay, Hint-Avrupa gibi hiçbir dil topluluğuna bağlı değil. Türkçe’ye yakınlığını ileri sürenler var.
Sümer ülkesinin yukarısında, Mezopotamya’nın orta bölgesinde Asur ülkesi yer alıyordu. Önceleri Subaru denen bu topraklara daha sonra Asur dendi. Halk Sami soyundandı.
Tarihte yazıyı ilk bulanlar Sümerler oldu. Güney Mezopotamya’daki Uruk kendi kazılarında çıkan ve MÖ 3500’lere tarihlenen buluntulardan anlaşıldığına göre, resim yazısıydı bu yazı, tek heceli sözcüklerden oluşan Sümerceyi taşımaya çok elverişliydi.
Gılgamış yarı efsanevi bir kişi. Annesi Ninsun adındaki bir tanrıça, babası ise bir şeytan (Lilla). Bu yüzden üçte ikisi tanrı etinden, üçte biri insan etinden yaratılmış. Bağdat’la Basra arasındaki bir Sümer yerleşkesi olan Uruk kentinin kralı.
İnsanoğlunun en eski sözel yaratısıdır bu destan. Konusu şu: Gılgamış, yabani arkadaşı Enkidu’yla birlikte, Tanrı Enlil’in Amanos yöresindeki Sedir Ormanları’na gözcü olarak koyduğu Humbaba adlı korkunç devi öldürür. Bunun üzerine, aşk tanrıçası İştar, Gılgamış’a aşık olur. Ama Gılgamış ona yüz vermez. Buna çok içerleyen Tanrıça gökten korkunç bir boğa indirip Gılgamış’ın üzerine salar. Enkidu bu boğayı öldürünce tanrıça iyice sinirlenir ve Enkidu’nun canını alır. Bunun üzerine Gılgamış ölümden korkmaya başlar ve ölümsüzlüğü bulmak için arayışa geçer. En sonunda bulduğu ölümsüzlük bitkisini bir yılana kaptırır. (Çevirmenlerin Notları Bölümünün Sonu)
Gılgamış Uruk kentini görkemli surlarla çeviren acımasız, güçlü bir kraldır. Tanrıça Aruru, onunla başa çıkması için, kilden bir adam yoğurur: Enkidu. Enkidu hayvanlar arasında büyür. Günün birinde bir sokak kızı onun erkeklik içgüdüsünü uyandırır, uygarlaşması için kente götürür.
Enkidu yosmayla birlikte kente gider. Yılda karşılaştıkları bir adamdan Gılgamış’ın kentlilere ne denli kötü davrandığını öğrenir. Çok kızar. Uruklular bu yabanıl yaratığı büyük bir şaşkınlıkla izlerler. Sonunda Enkidu Gılgamış’la kapışır. Yenişemezler. Kısa sürede arkadaş olurlar.
Büyük Alanlı Uruk’un kralı için açıktır perde, kocaya ayrılan perde yalnız, Büyük Alanlı Uruk’un kralı Gılgamış için açıktır perde, insanı gözlerden saklayan perde, kocanın yasal perdesi. Gelinlik kızla önce o yatar, odan sonra kocanın sırası gelir. Böyledir Tanrı’nın yargısı: Daha göbek bağı kesildiğinde Tanrı bunu böyle belirlemiştir! Adamın bu sözlerinden Enkidu’nun yüzü sarardı. Duydukları Enkidu’yu öfkelendirir. Uruk’a gidip Gılgamış’tan hesap sormaya karar verir.
Gılgamış, Sedir Ormanları gözcüsü Humbaba’yı ortadan kaldırmak için, Enkidu’yu yüreklendirmeye çalışır.
Gılgamış’la Enkidu, kentlilerin öğütleri ve iyi dilekleriyle Sedir Ormanları’na doğru yola koyulurlar.
Gılgamış yol boyunca altı düş görür. Korkulu düşlerdir bunlar. Ama Enkidu mutlu bir sonucun belirtileri olarak yorumlar hepsini.
Derken dev Humbaba görünür. “Ne diye geldiniz buraya, ölümünüzü mü arıyorsunuz?” der. Gılgamış korkmuştur. Enkidu onu yüreklendirmeye çalışır. Sonunda, zorlu bir boğuşmanın ardından, canavarın işini bitirirler. Ormandan kestikleri koca koca sedir ağaçlarını Fırat üzerinden Nippur’a götürmeye hazırlanırlar.
Uruk’a döndüklerinde Tanrıça İştar Gılgamış’ın yakışıklılığına vurulur. Nolur, benim kocam ol!” der. Gılgamış geri çevirir bu öneriyi. Sevgililerine ettiği kötülükleri bir bir İştar’ın yüzüne vurur. Tanrıça çok öfkelenir Gılgamış’a Gök Boğası’nı onun üzerine salar. Ama iki arkadaş Boğa’yı öldürür.
Tanrılar Humbaba’yı e Gök Boğası’nı öldürdüğü için Enkidu’yu ölüme mahkum ederler. Enkidu hastalanır. Kendisini yabanıl yaşamdan koparıp getirenleri ilençler, onlara kargışlar yağdırır.
Enkidu ölmüştür. Gılgamış kentin uluları önünde, arkadaşı için uzun bir ağıt yakar, onun üstün niteliklerini sayıp döker. Kentin kuyumcularını çağırarak onun doğal büyüklükte, altın bir yontusunu yaptırır.
Gılgamış, Enkidu’nun cesedi önünde korkunç bir ölüm korkusuna kapılır. Ölümsüz yaşamı aramaya karar verip yollara düşer. Gide gide görünüşleri korkunç Akrep Adamlar’ın beklediği Çatalbaşlı Dağ’a ulaşır. Yolculuğunun nedenini sorarlar, öğrendikten sonra da dağa girmesine izin verirler. Gılgamış, uzun ve zorlu bir yürüyüşten sonra, kendini dallarından mücevherler sarkan ağaçlarla dolu bir bahçede bulur.
Gılgamış deniz kıyısına, içki yapan ve satan Siduri’nin barınağına varır. Büyük üzüntüsünü anlatır ona, ölümsüz yaşamı aramaya çıktığını söyler. Siduri “Gününü gün et!” der ona “ölümsüz yaşam Tanrılarca tek bir kişiye verilmiştir, yaşam tohumunu Tufan’dan kurtaran Ut-Napiştim’e” der. Gılgamış ona nasıl ulaşabileceğini sorar. “Yol çok uzundur, zorludur, Ölüm Sularını geçmen gerekir. Bunu da sana ancak Ut-Napiştim’in kayıkçısı Urşanabi sağlayabilir” der.
İçkicibaşı Gılgamış’a dedi ki: “Nereye koşuyorsun böyle, Gılgamış? Eline geçmeyecek aradığın yaşam. Tanrılar insanoğlunu yarattıklarında yalnız ölüm oldu ona verdikleri, kendi ellerinde tuttular yaşamı!”.
Ut-Napiştim ona, Gılgamış’a dedi ki: “Seni saran bu umutsuzluk da nedir Gılgamış? Oysa Tanrı etiyle insan etinden yarattı seni Tanrılar, öz anan, öz baban gibi baktılar sana”.
İnsan soyu kırılmalı hep sazlıktaki bir kamış gibi! Ne seçkin kızlar, ne seçkin delikanlılar götürüldü, bir düşün, ölümün eliyle, ölüm ki hiç kimse görmemiştir onu, ölüm ki yüzünü görmemiştir hiç kimse daha, sesini duymamıştır hiç kimse; insanları kırıp geçiren acımaz ölüm!
Gılgamış, Ur-Şanabi’nin yardımıyla, birçok güçlüğün üstesinden gelerek, Ut-Napiştim’in bulunduğu Ölümsüzlük Ülkesi’ne, Dilmun’a varır. Ut-Napiştim Tufan serüvenini anlatır Gılgamış’a. Bir güçlülük sınavından geçirir onu. Zavallılığına acır. Denizin dibinde dikenli bir ot vardır. İnip onu bulabilirsen ölümsüzlüğü elde edersin” der. Gılgamış iner denizin dibine, otu bulur, yukarı çıkarır, ama çok geçmeden yılana kaptırır.
“Bir gizi açayım sana Gılgamış, insanoğlunun bilmediği bir gizi: bir ot var, kökü dikenli bir ot, dokunmaya gör parmaklarına batar, böğürtlen dikeni gibidir dikenleri işte ele geçirirsen bu otu ölümsüz yaşamı avcunda bil!”
Gılgamış bu sözleri duyunca bir çukur kazdı hemen, ağır taşlar bağladı ayaklarına, denizin dibine erdirince bu taşlar onu kaptı o bitkiyi, aldırmadan dikenlerine, ayaklarına bağlı taşları çözdü. Gılgamış bir çukur gördü, serin su dolu, içine atladı yıkanmak üzere; bitkinin kokusunu aldı bir yılan, deliğinden çıkıp sessizce kaptı bitkiyi, gömlek değiştirdi o anda, geri dönerken. Gılgamış oturup ağladı, yanaklarından yaşlar süzüldü, Denizci Ur-Şanabi’ye dönüp dedi ki: “Ur-Şanabi, kollarım kimin için yoruldu, kanım kimin için aktı? Şu yer aslanına ettiğim iyiliği edemedim kendime”.
Destanın 12. Tableti ise, destana sonradan eklenmiş bir bölümdür. Kendi aralarında çok tutarlı bir bütün oluşturan on bir bölümlük anlatıya anlam ya da yapı bakımından hiçbir katkı sağlamıyor. Bunun ne amaçla eklendiği belli değil. Destan, görüldüğü gibi, on birinci bölümün sonunda, birinci bölümün ilk altı dizesiyle bitiyor ve böylece çok tutarlı bir bütünlük kazanıyor. Bu bölüm Ninova alıntısı olarak geçmektedir ve bu bölümde Enkidu, Gılgamış’ın arkadaşı değil hizmetkarı olarak ifade edilmiştir. Olay örgüsü de oldukça farklı bir hale getirilmiştir.
DEĞERLENDİRME:
Konu: Gılgamış isimli kralın nihayetinde ölümsüzlük arayışının konu edildiği ve bu uğurda yaptıkları konu edilmiştir.
Üslup: Manzumeler şeklinde hazırlanmış olan eser, günümüzde de okuma zevkini artıran bir unsuru barındırmaktadır. Ancak kullanılan mitolojik ibareler ve mübalağalı anlatım sanatının sıkça görüldüğü ifade edilmelidir.
Özgünlük: Niteliği itibariyle bilinen en eski yazılı destan olan eserin konusu itibariyle de özgün olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Karakter: Gılgamış ve Enkidu karakterleri omurgasında kurgulanan eserde, yan karakterlerin de bölüm bölüm esere dahil olarak olay örgüsünü zenginleştiren bir katkı sunduğu ifade edilmelidir.
Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edilen hususlara ek olarak eserin manzume şeklinde hazırlanmış olması okuyucuda sürükleyiciliğe fazla katkı sunmasa da okunması kolay bir eser meydana getirmiştir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 7
Özgünlük: 8,5
Karakter: 8
Akıcılık: 7,5
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7,8 puandır. Eserin niteliği itibariyle insanlık tarihinde incelenmesi gereken eserlerden olduğu göz önüne alınarak eski yazılı kaynakların incelenmesi aşamasında ilk okunması gereken destan olduğunu belirtmek gerekmektedir.
(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:
GILGAMIŞ DESTANI
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Baskı: 14. Baskı – Şubat 2021
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments