YORUMLAR:
Gazeteci yazar Emre Cemil Ayvalı tarafından kaleme alınan eserde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Parlamenter Sistemin mukayesesi konu edilmiştir.
Parlamenter sistem ile Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin karşılaştırması yapılırken batının tatbik ettiği hükümet sistemleri üzerinden örneklendirmeler ile anlatım oldukça zenginleştirilmiştir. Özellikle, AB bölgesindeki ülkelerin genel manada parlamenter sistem ile yönetildiği görülürken bu bölgedeki ülkelerin hükümet kurmada ciddi bir istikrarsızlık yaşadığı açıkça gözler önüne serilmektedir. Hatta bu örneklendirmeleri en başından beri istatistiklerle ifade eden yazar, günümüzde AB ülkelerinin ne kadar kırılgan bir hükümet sistemlerinin olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bu tarz hükümet sistemlerine sahip olan ülkelerin refah içinde yaşayıp yaşamamalarının en önemli kıstaslarından birisi olarak, ülke içindeki gerçek hükümet sahibi olan vesayet sisteminin yetkinliğinin ifade edilmesi gerekmektedir. Avrupa’ya gidip gezenler, insanların ve hükümetlerin her zaman devletin kurallarına riayet etmek zorunda olduklarını bilir ve buna göre yaşadıklarını açıkça görebilir. Bu durum ilk bakışta, olumlu bir yapıya sahip oldukları imajını çizmeyi başarsa da, ülkedeki düzeni tesis eden yapının kontrolüne bırakılmış bir yapıya teşne olduğunun da dikkate alınması gerekmektedir. Yıllardır refah ile yaşarken sorun çıkarmasa da, 2020 sonrasındaki dönemde insanların refahlarındaki azalma ve olumsuz etkiler sebebiyle hem hükümetler yönünden hem de toplumsal yönden çatırdamalar yaşandığı aşikardır.
Bununla birlikte, ABD’nin başkanlık sisteminin de detaylı verilerle tahlilini yapan yazar, ABD’deki yasama ve yargı erklerinin atamasındaki asıl gücün Senato’da olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Bu durum özellikle başkanın, her ne kadar yürütme gücünü teşkil etse de, Senato ile anlaşamaması halinde istediği kanunları veya kararları uygulamada oldukça kısıtlanmasını söz konusu hale getirmektedir. ABD’nin siyasi gündemine dikkatli bakıldığında bu durumun, genel olarak başkanın istediği çalışmaları gerçekleştirmesinde muktedir olmasını ciddi seviyede kısıtlayıcı bir faktör olarak gözükmektedir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ise, yeni bir sistem olmasına karşın, ülkemizde meydana getirdiği siyasi değişimleri oldukça net ve somut örneklerle dile getiren yazar, öncelikle eski koalisyon sorununa oldukça güzel bir atıf gerçekleştirmiştir. Artık ortaklık veya ittifak yapılacaksa, seçimden önce yapılmak zorunda ya da kendisine ve ülkesine güvenen liderleri tek başına aday olmaya itmektedir. Bu durum, özellikle seçimden sonra, seçmenin istemediği ittifakların kurulmasını engellemekte ve seçim öncesinde yapılan ortaklığa göre oy tercihlerinin yapılmasını tetiklemektedir. Dolayısıyla seçmenin siyasete etkisini daha etken hale getiren bir sistem olduğu açıktır.
Ülkemizin Parlamenter Sistem’de yaşadığı sorunlara da değinilen eserde, özellikle Cumhurbaşkanlığı kurumunun vesayet odakları tarafından sorumsuz olarak lanse edilmesine karşın ne kadar engelleyici ve siyaseti yönlendirici tesirinin olduğu verilen örnekler ile gösterilmektedir. Bu hususta birçok somut örnek verildiğinden alıntılar bölümüne atıf yapmakla yetinmeyi daha uygun görüyorum.
Yukarıdaki hususlar dikkate alındığında, eserin hem ülkemizin yakın geçmişine ışık tutan siyasi krizleri derli toplu şekilde incelemeye fırsat tanıması hem de tartışılan iki hükümet sistemi arasındaki farkları ortaya koyması yönünden oldukça kıymetli olduğu ortadadır.
Sonuç olarak eser, gencinden yaşlısına bütün insanımızın okuması ve tercihlerini gerçekleştirme aşamasında göz önüne alması gereken araştırma kitapları arasındadır.
ALINTILAR(*):
İnsan içinden geçtiği zamanların genelde farkında olmaz. Yoğun bir mücadelenin sıcaklığı ile anın sıradanlığı arsında gider gelir. Söz ve eylemlerinin tarihte nereye tekabül ettiğini çoğu kez geriye dönük hafıza yoklamalarında ya da okumalarında fark eder.
Simon Bolivar “Bir hükümet sisteminin mükemmelliği onun teorisinde, biçiminde veya mekanizmasında değil düşünüldüğü milletin karakterine uygunluğundadır.”
Kemal Gözler “Gelecekte Türkiye’de krallık kurulabileceğinden endişe duyanların, başkanlık sistemine değil, parlamenter hükümet sistemine karşı çıkmaları gerekir.”
Parlamenter sisteme ilişkin Adolphe Thiers “Kral saltanat sürer ama yönetmez” demiştir.
Parlamenter sistem İngiltere’de doğmuştur. Bir diğer adı da zaten Westminister Modeli’dir. 1215 tarihli Magna Carta Anlaşması ile başlayan mücadelenin tezahürüdür. 13. Yy itibariyle feodal asiller karşısında zayıflayan kral, her idari bölgeden 4 şövalye ve her kasabadan 4 kasaba sakinini mahalli ve bölgesel problemleri konuşmak üzere Londra’da toplantıya çağırmaya başladı. Bu adımla beraber kral alacağı kararlarla alakalı ilk kez halkın rızasını kazanma yoluna gitmiş ve böylece parlamentonun temelleri atılmıştır. Yüzyıllar içerisinde kral karşısında parlamento lehine devam eden mücadele, 1642’de Kral Charles’ın idam edilmesiyle neticelenen savaşla ve 1688’de Kral 2. James’in yine parlamento tarafından tahttan indirilmesiyle önemli bir aşama kaydetti. Şanlı Devrim olarak adlandırılan bu devrimle beraber yine parlamento tarafından hazırlanan İngiliz Haklar Bildirgesi imzalanmıştır. İmzalanan bu belge neticesinde kralın vergi ve asker toplama yetkileri parlamentonun rızasına bağlanmıştır.
Parlamenter sistemin uygulandığı İtalya’da son 75 yılda 66 hükümet görev yaptı. Son 20 yılda 10 kez başbakan değişti. Son 20 yıldaki Berlusconili 8 yılı çıkardığınızda tablonun ne kadar acı olduğu daha iyi anlaşılır. En son seçim kazanarak Başbakan olan da Berlusconi’dir. O da 2008 yılında olmuştur. Parlamenter sistemin demokratik anlamda nereye tekabül ettiğinin en güzel örneklerinden biri İtalya’dır.
Belçika’da son 14 yılda 7 defa başbakan değişmiştir. Bulgaristan’da son 22 yılda 11 defa başbakan değişmiştir. İsrail’de son 21yılda 8 hükümet kurulmuştur. İsrail 2019-2021 yılları arasında dört kez seçime girmiş; son koalisyonun da dağılmasıyla 1 Kasım 2022’de beşinci kez seçime gidileceği açıklanmıştır. Avusturya’da son 21 yılda 11 başbakan değişmiştir. 2019’dan bu yana 5 başbakan değişmiştir. Yunanistan’da son 18 yılda 10 hükümet kurulmuş, dokuz defa başbakan değişmiştir. Pakistan 75 yıllık tarihinde 22 başbakan görmüştür. Bu 75 yılın 1958-1971, 1977-1988, 1999-2008 yılları arası askeri yönetimlerle geçmiştir. Hiçbir başbakan 5 yıllık görev süresini tamamlayamamıştır.
Yarı başkanlık sisteminde parlamento tek veya çift kamaralı olabilir. Yürütme yapısı çift başlıdır. Devlet başkanı siyasi parti üyesi olabilir. Cumhurbaşkanı meclisi tek taraflı feshedebilir.
Fransa’da seçim sistemi dar bölge seçim sistemidir ancak ABD ve İngiltere’deki gibi basit çoğunluk aranmaz, nitelikli çoğunluk aranır. İlk turda %50, ikinci turda basit çoğunluk aranır ve oyların en az %12,5’ini almış adaylar ikinci turda yarışabilir.
Fransa’da son 20 yılda 9 başbakan, 16 hükümet değişmiştir. Parlamenter Sistem’den bozma yarı-başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa’da istikrar cumhurbaşkanlığının güçlü konumu üzerinden sürdürülmeye çalışılmaktadır.
ABD’de ise, bilindiği üzere yürütme Başkan’ın erkindedir. İki kamaralı bir sistem mevcuttur. Senato, Temsilciler Meclisi’nden farklı olarak Başkan’ın yaptığı bakan, diplomat, yüksek yargıç ve yüksek devlet memurları atamalarını onaylamaktadır. Ayrıca Başkan’ın eyaletlere atadığı yüksek memur atamalarını kontrol etmektedir. Başkan 4 yılda bir, Kasım ayının ilk Salı’sı yapılacak seçimle dolaylı olarak halk tarafından seçilir. Seçmen doğrudan başkanı belirlemez, seçimi yapacak delegeyi belirler. Toplam delege sayısı 538’dir. 50 eyaleti temsilen seçilen delegelerin 270’ini, yani toplam delege sayısının yarısından 1 fazlasını alan seçimi kazanır. Başkanın ve kabinesinin kanun teklifi sunma yetkisi söz konusu değildir. Bu yetki sadece Senato ve Temsilciler Meclisi’ndedir. Başkanın kongre karşısındaki en etkili silahı veto yetkisidir ve veto ettiği teklifin yasalaşması için Kongre’de 2/3 çoğunluk sağlanması gerekmektedir. Başkanın görevden alınması iki kamaradan oluşan kongrenin 2/3 çoğunluğu ile mümkündür.
Türkiye’de ise, 1923-1950 yılları arasındaki 27 yıllık tek parti iktidarında 18 hükümet; 1950-2002 arasındaki 62 yılda 39 hükümet kurulmuştur. Çık partili hayata geçtiğimiz 1950 yılından AK Partili yılların başladığı 2002 yılına kadar olan süre zarfında 19 genel seçim yapılmış, kurulan hükümetlerin ortalama ömrü 19 ay olmuştur. Bu süre zarfında üç askeri darbe, bir muhtıra gerçekleşmiş, azınlık hükümeti, seçim hükümeti, güvenoyu almadan cumhurbaşkanı tarafından onaylanana hükümet dahil her türlü tuhaflık yaşanmıştır. 1970-1980 yılları arasında 13, 1989-2002 yılları arasında 10 ayrı hükümet kurulmuştur. Nihayetinde Türkiye, 1923-2018 yılları arasındaki 95 yıllık parlamenter sistem tecrübesine 65 hükümet (her bir hükümet ortalama 17 ay) sığdırmıştır.
2000-2007 yılları arasında görev yapan Ahmet Necdet Sezer 73 kez veto hakkını kullanmıştır. Bunların 64’ü 2002-2007 yılları arasındaki AK Parti dönemindedir. Veto hakkını kullandığı yasa değişikliklerinden biri Recep Tayyip Erdoğan’a milletvekili ve başbakanlık yolunu açan anayasa değişikliğidir. Yine Sezer görevi boyunca 729 müşterek kararnameyi, atamalara ilişkin 22 bakanlar kurulu kararını iade etmiştir. Eski cumhurbaşkanlarından Cemal Gürsel’in iki, Cevdet Sunay’ın 18, Fahri Korutürk’ün 13, Kenan Evren’in 27, Turgut Özal’ın 17, Süleyman Demirel’in 14 kez veto hakkını kullandığı düşünüldüğünde alınan inisiyatifin boyutları daha net anlaşılır. Parlamenter sistemin en büyük yalanlarından biri olan yetkisiz cumhurbaşkanı tanımlaması cumhuriyet tarihimizin her döneminde sorun olmuştur.
Türkiye’de cumhurbaşkanının veto yetkisi 2’de 1, yani salt öğünlük ile sınırlıdır. Cumhurbaşkanı kararnameleri bile bu çoğunlukta bir oyla getirilen kanunla hükümsüz hale getirilebilir. Yine ABD’de bizdeki Anayasa Mahkemesi’nin muadili olan Yüksek Mahkeme’nin dokuz üyesinin dokuzunu da başkan atar. Yasamanın adayı doğrudan belirleme yetkisi yoktur. Türkiye’de ise 15 üyenin üçü yasama organınca seçilir. Parlamenter sistemde Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyelerini Cumhurbaşkanı atıyordu.
ABD’de önceki sayfalarda da belirttiğimiz üzere Temsilciler Meclisi’nin tamamı iki yılda bir yapılan seçimlerle yenilenmektedir. Senato’nun ise 3’te 1’i, iki yılda bir yapılan seçimlerle yenilenmektedir. Dolayısıyla yürütme ve yasama arasında oluşabilecek açmazlara vatandaşların aritmetiği değiştirmek kaydıyla müdahale hakkı söz konusu olabilmektedir.
TBMM’nin, eski sistemde asker-yargı bürokrasisi karşısındaki güçsüz yapısının en somut örneklerinden biri de Darbeci Kenan Evren cumhurbaşkanı iken 1988 yılında Anayasa Mahkemesi üyesi olan Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı seçilmesidir. Döneminin Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Ahmet Necdet Sezer, beş siyasi partinin (DSP, MHP, ANAP, DYP, FP) mutabakatı ile cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiştir. Ahmet Necdet Sezer Refah Partisi’ni kapatan AYM üyelerinden biridir ve kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesine destek veren Fazilet Partisi’nin kapatılma davası sürerken cumhurbaşkanı olmuştur.
1960 Darbesi sonrası kurulan Yassıada Mahkemesi’nde görev yapan hakim ve savcılar arasından üç Anayasa Mahkemesi Başkanı, iki Yüksek Hakimler Kurulu Başkanı, iki Yargıtay Başkanı, bir Danıştay Başkanı, bir YSK Başkanı çıkmıştır.
Sabih Kanadoğlu, 14 Ağustos 2001 kurulan AK Parti için kurulduktan 1 hafta sonra 21 Ağustos 2001’de Anayasa Mahkemesi2ne müracaat etmiştir. Aynı Kanadoğlu, Ayşe Böhürler, Serap Yaşar, Fatma Ünsal Bostan, Sema Ramazanoğlu, Habibe Güner ve Ayşenur Kurtoğlu’nun başörtülü olduğu için parti üyeliğinden çıkarılmasını talep etmiştir. Anayasa Mahkemesi de 9 Eylül 2002’de Recep Tayyip Erdoğan’ın kurucu üyelikten çıkarılması için AK Parti’ye ihtar vermiştir. 3 Kasım 2002 seçimlerinde de YSK tarafından adaylığı engellenmiştir. Buna rağmen Sabih Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesinin 9 Eylül 2002’deki ihtarının AK Parti tarafından yerine getirilmediğini gerekçe göstererek 3 Kasım seçimleri öncesi 23 Ekim’de kapatma davası açmış ve Anayasa Mahkemesi’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın genel başkanlık yetkilerini kullanmasına tedbir getirmesini talep etmiştir. Eski Türkiye’nin müesses nizamının önemli bir aktörü olan Sabih Kanadoğlu kapatma davası açmak için Anayasa Mahkemesi’nin ihtarın uygulanması için verdiği 6 aylık sürenin dolmasını bile bekleyememiştir. Bu dava 9 Temmuz 2009’da sonuçlanmıştır.
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresinin dolmasına az bir süre kala 12 Nisan 2007’de Yaşar Büyükanıt cumhurbaşkanı adayı gösterilecek kişiye dönük bir profil çizmiş ve “Sözde değil, özde laik biri olmalı” çıkışında bulunmuştur. 28 Şubat’ta askerin yargıyı hizaya çektiği brifingi ön sıralardan alkışlayan, AK Parti kurulur kurulmaz kapatma davası açan Sabih Kanadoğlu yine sahneye çıkmış ve Cumhurbaşkanının TBMM’de seçilmesi için toplam üyenin 2/3’ünün yani 367 kişinin oturuma katılması gerektiğini söylemiştir. Anayasa’ya aykırı olan bu söylemi CHP yeni içtihat diyerek sahiplenmiş, 27 Nisan’da TBMM’de yapılan ilk tur oylamasına katılmamış ve seçimi Anayasa Mahkemesi2ne taşımıştır. Aynı günün gecesinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından 27 Nisan E-Muhtırası verilmiştir.
2008’de başka bir yargı darbesi daha yaşanmıştır. Üniversitelerde başörtüsü yasağının kalkmasına ilişkin kanun teklifi AK Parti ve MHP’nin oylarıyla (411) kabul edilmiştir. CHP Milletvekilleri bu teklife ret vermişler ve meseleyi Anayasa Mahkemesi’ne taşımışlardır. Anayasa Mahkemesi, 11 üyeden dokuzunun yürütmeyi durdurma kararı neticesinde üniversitelerde önemli bir eğitim hakkını daha engellemiştir.
2017 referandumu sonrası HSK’ üyelerinin uzlaşma ile belirlenmesinin zorunluluk olduğu bir sistem gelmiştir. 2021 yılında yapılan seçimler bunun göstergesidir. HSK’ye seçilen 11 üyeden yedisini belirleyen TBMM’deki partiler, üye seçimini uzlaşmayla gerçekleştirmiştir. Dört üyeyi Cumhur İttifakı belirlerken 3 üyeyi Millet İttifakı belirlemiştir. HSK seçimlerinde TBMM’de ilk turda aranan 2/3 oranındaki (400 milletvekili) nitelikli çoğunluk, 2. Turda aranan 3/5 oranındaki nitelikli çoğunluk (360 milletvekili) şartı partileri bu uzlaşmaya zorlamıştır. Zira partiler uzlaşamasaydı, her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme olacaktı. Bu da partilerin alamayacağı bir risk olurdu.
Daha çok parti daha çok demokrasi demek değildir. Aksine ayrışmayı çoğaltır, az olsun benim olsun mantığındaki istismarcı siyasetçilerin önünü açar, uzlaşmayı değil kirli pazarlıkları öne çıkarır ve sonucunda istikrarsızlığı doğurur. Görüş farklılıkları daha iyi bir fikre gitmenin yararlı çatışma alanıdır. O ülkenin ilerleyişi için araçtır. Görüş farklılıklarını tek başına bir amaç olarak gören ve her görüşü sayısal cephelere bölen anlayıştan milli mutabakat çıkmaz. Milli mutabakat zeminini antidemokratik ve dış unsurların müdahalesine açık hale getiren bir siyasal oyun alanı çıkar.
Parlamenter sistemde tek başına iktidar olamazsan koalisyon bir zorunluluktur ve kurulamadığı takdirde istikrarsızlık oluşur. Tek başına iktidar da çok istisna zamanlarda %50’nin üzerinde bir oyla gerçekleşir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde zorunlu olan toplumsal kesimlerin partiler üzerinden uzlaşısıdır. Bu organik olmazsa partilerin akıbeti için negatif sonuçlar doğurabilir. Zira ittifaklarda partilerin oylarının toplamı, koalisyonlardaki sandalye sayılarını toplamaya benzemez. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde ittifaklar, partilerin kendi oylarının ayrı ayrı toplamından daha fazla orana tekabül edecek bir sinerji de doğurabilir; daha az orana tekabül edecek bir sonuca da maruz kalabilir.
Seçim kanununda yapılan değişiklik ile, barajın %7’ye düşmesi ve D’hont sisteminin ittifaklara değil partilere uygulanacak olması, ittifakları oluşturan partilerin aldıkları oyları aşan bir şekilde milletvekili çıkarmasının önünü kesmiştir. Artık her parti sandıkta, 2018 öncesinde olduğu gibi kendi müstakil ağırlığı üzerinden tartılacaktır. Bu durum, DEVA ve Gelecek Partileri için aynı zamanda bir varlık yokluk mücadelesi demektir.
DEĞERLENDİRME:
Konu: Eserde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Parlamenter Sistemin mukayesesi konu edilmiştir.
Üslup: Yazar, eserin en başından itibaren öncelikle ülkemizin eski sistemdeki geçmişini incelemiş, diğer batı ülkeleri ile kıyaslamalar gerçekleştirmiş; son olarak ise, güncel hükümet sistemlerinin unsurları ile mukayese etmiştir. Anlatım esnasında sade ve net bir anlatım tercih edilerek hem verilmek istenen mesajlar daha açık şekilde izah edilmiş hem de örnekleyici anlatım ile okuyucunun kafasında kıyaslamaların gerçekleştirilmesi daha kolay hale getirilmiştir.
Özgünlük: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Karakter: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Üslup bölümünde bahsedilen hususlar dikkate alındığında, eserin roman gibi kurgusal bir yapısı olmadığından sürükleyici eserler sınıfında değerlendirilmesi doğru değildir. Ancak anlatım biçimi ve vermiş olduğu somut örnekler ile okuyucu için akıcı bir anlatım sunduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 8,5
Akıcılık: 8
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 8,2 puandır. Eserin 8 barajını geçmesi ve araştırma türünde bir kitap olması dikkate alındığında, siyasete meraklı gençler ile her yaştan insanımızın kesinlikle okuması gereken kitaplardan birisi olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
HANGİ TÜRKİYE?
Yazar: Emre Cemil Ayvalı
Yayınevi: Turkuvaz Kitap
Baskı: 2. Baskı – Kasım 2022
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments