YORUMLARIM:
Yazar Anton Çehov tarafından kaleme alınan eserde, Bolşevik ihtilali öncesi Rusların gündelik yaşamlarına ve sınıfsal ayrımlara ilişkin önemli gözlemlere değinilerek, soylu sınıftan gelen ana karakterin işçi sınıfına dahil olmak istemesi neticesinde başından geçen olaylar konu edilmektedir.
Ana karakter Misail işçi sınıfına karşı gerçekleştirilen haksızlıklardan rahatsız olarak bedensel ve zihinsel emekle geçinenler arasında sınıfsal farklılık olmaması gerektiğini savunur. Bunun üzerine, şehrin en önemli mimarı olan babasıyla görüş ayrılıklarına düşer. Netice olarak, yine tanıdıkları vasıtasıyla kendisine demiryolu işçisi olarak yeni bir iş bulur. Bu iş tamamen fiziksel güce dayandığından işçi sınıfını daha yakından tanımasını sağlar.
Her ne kadar o sınıfa dahil olsa da, o sınıftan insanlarla sosyal yakınlık geliştiremez ve eski soylu kesimden olan arkadaşlarıyla zaman geçirmeye devam eder. Bu sırada kendisini yine soylu bir çevreden olan Maşa isimli bir kız sever ve evlenirler. Ancak eşi, yaşadıkları bu şartları devam ettirme niyetinde değildir ve Misail de bulunduğu çevreden tecrit edilmesi an meselesi olduğundan bu teklifi kabul ederek şehre yerleşir. Ancak şehre yerleşmeden eşi, Maşa şehir dışında bir göreve geçer ve Misail şehre yerleştiğinde onun yanına gideceğini söylemiştir. Ana karakter şehre taşındığında ise, eşi Maşa artık onunla birlikte yaşamak istememiş ve yurt dışına çalışmaya gitmeye karar verdiğini ifade etmiştir.
Bu süreçten sonra kız kardeşinin ağır rahatsızlığı süreciyle karşılaşan Misail, babasıyla arası iyi olmamasına rağmen onun yanına gitmiş ve kız kardeşini son kez görmesini istemiştir. Ancak babası ikisini de reddettiğini dile getirerek yanından gitmesini istemiştir. Babası oğlunun kendi servetini gençliğinde reddetmesi sebebiyle Misail’i sevmemektedir. Bu görüşmelerinde de sert hitaplarla birbirlerini tenkit etmekten geri durmamışlardır.
Misail ise, her ne kadar işçi sınıfından birisi gibi yaşamanın daha önemli olduğunu ve fiziksel güç ile zihinsel gücün aynı seviyede değerlendirilmesi gerektiğini dile getirse de, bu sınıfla birlikte yaşadıkça kendisinin bu sınıfa ait olmadığını hissetmeye başlamıştır. Ancak o saatten sonra herhangi bir dönüşü olmayacaktır.
Eserde, özellikle alıntılar kısmında detaylı olarak görüleceği üzere, dönemin Rusya insanının toplumsal bir yozlaşma ve çöküş içinde olduğu görülmektedir. Özellikle insanların memurlar ve işçiler gibi iki önemli sınıfa ayrıldığı dikkat çekmektedir. Bu aşamada ise, Misail’in kendisine ilişkin hiçbir zaman zihinsel bir iş yapamadığını ifade ettiği kısım da ülkenin geri kalmışlığının en önemli unsurlarından birisi olarak gösterilebilir. Memurların zihinsel çalışma olarak adlandırılması gereken süreci mekanik bir işleme dönüştürmeleri, bir süre sonra yaptıkları işi yalnızca parmak yorgunluğuna çevirmiştir.
Misail’in ise, zihinsel bir çalışma gerçekleştirmediğini itiraf etmesine karşın, fiziksel gücün önemli olması sebebiyle zihinsel güç sarf eden insanlarla aynı şartlarda olması gerektiğini savunan tezi; Rus toplumunun soylu kesiminin kendi içindeki çelişkisini dile getirmesi açısından önemli bir unsur teşkil etmektedir.
Zihinsel emek harcamasını gerektirecek hiçbir çalışma gerçekleştirmediği için bu emeğin fiziksel çalışma ile aynı kefeye koyulması gerektiğini savunan ana karakter, bu yönüyle insanlık tarihindeki en önemli bilimsel gelişmelerin önüne ket çekmeyi dahi göze alacak seviyededir. İşte bu hususta asıl sorunun dönemin Rusya’sının bilime ve sanata yönelik herhangi bir eğitim teşvikinin olmaması olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Ülkedeki en önemli soylu takımının basit memuriyet işleri ile kendilerini zihinsel işlere emek sarf ediyor gibi görmelerinin arkasında, devletin tam olarak oturmamış sisteminin etkisi yadsınamaz derecede görülmektedir.
Dolayısıyla eser, içermiş olduğu konular sebebiyle 19. Yy sonundaki Rusya’nın durumunu net bir şekilde gözler önüne koymakla birlikte, yalnızca Rusya’yı değil dönemin doğu ülkelerine ilişkin de önemli mesajlar vermektedir.
Sonuç olarak eser, yakın tarihteki Rusya’ya ilişkin gözlem yapmak ve aynı zamanda toplumsal sorunların üstesinden gelinmezse ülkenin gelebileceği durumları göstermesi bakımından okunması gerekli kitaplardan birisidir.
ALINTILARIM(*):
Eğitim ve memuriyet sahasındaki çalışmalarım ne bir zihinsel gerginlik, ne bir yetenek, ne kişisel bir özellik, ne de ruhun yaratıcı bir dürtüsünü gerektiriyordu. Mekanik bir çalışmaydı bu. Böylesi zihinsel bir emeği fiziksel emekten aşağı koyar, küçümserim. Bu emek türünün başıboş, kaygısız bir hayatın gerekçesi olabileceğini bir dakikalığına bile düşünmem zira aldatmacadan başka bir şey değil, başıboşluğun türlerinden biridir kendisi. Gerçek zihinsel emeğin ne olduğunu büyük bir ihtimalle hiçbir zaman bilemedim.
“Eğer sizin de söylediğiniz gibi gelişimin sınırları sonsuzluktaysa hedefleri belirsiz demektir”, dedim. “Kesin olarak bilmeden yaşamaksa durum, ne uğruna yaşıyorsun peki?” “Varsın öyle olsun! Lakin bu bilmeme durumu sizin bilmeniz kadar sıkıcı değildir. Gelişim, medeniyet, kültür diye adlandırdıkları merdivende yürüyorum ben. Nereye gittiğimi kesin olarak bilmeden gittikçe gidiyorum. Ancak bu mucizevi merdiven uğruna yaşamaya gerçekten değer. Siz ise ne uğruna yaşadığınızı biliyorsunuz. Kimilerinin başkalarını köleleştirmemesi, ressamın ve ressam için boyaları toz haline getiren kişinin aynı yemeği yiyebilmesi uğruna yaşıyorsunuz. Ancak bunun hayatın mutfağı; bayağı, gri tarafı olduğu apaçık.”
Böyle bir düzen herhangi bir eğilim ve akıma muazzam bir şekilde bir arada var olabilir, çünkü köleleştirme sanatı da aşama aşama kendini geliştirir. Uşaklarımıza ahırlarda artık kamçı vurmuyoruz ama köleliğe ustaca şekiller veriyoruz. Köleliği haklı göstermek için her duruma göre en azından bir bahane bulabiliyoruz. Bizim fikirlerimiz de birer fikirdir ancak şu an, on dokuzuncu yüzyılın sonunda en pis bedensel işlerimizi de işçi sınıfına yüklemek mümkün olsaydı bunu elbette yapardık.
Maria “Bu hayattaki bütün kötülükler bana kalırsa aylaklıktan, can sıkıntısından, manevi boşluktan geliyor. Bütün bunlar başkalarının sırtından geçinmeye alıştığın zaman kaçınılmaz olur. Hava attığımı zannetmeyin, size samimi bir şekilde söyleyebilirim ki zengin olmak ilgi çekici ve hoş bir şey değil. Dost edinmek için dünyanın aldatıcı servetini kullanın derler, zira haklı bir yolla elde edilen servet yoktur ve olamaz da.”
Prokofi “Her zümre kendine ait kuralları hatırlamalı. Gururundan bunu anlamak istemeyen yalan dünyanın çilesini çeker,” diyordu.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, Bolşevik ihtilali öncesi Rusların gündelik yaşamlarına ve sınıfsal ayrımlara ilişkin önemli gözlemlere değinilerek soylu sınıftan gelen ana karakterin işçi sınıfına dahil olmak istemesi neticesinde başından geçen olaylar konu edilmektedir.
Üslup: Yazarın diğer eserlerinde kullanmış olduğu net ve basit anlatımı bu kitabında da kendisini göstermektedir. Bununla birlikte, hikaye türüne göre kimi yerlerde çevre ve karakter tasvirlerine daha fazla önem verildiği görülmektedir.
Özgünlük: Eser, konusu yönüyle bir dönem kitabı olduğundan özgün ve sıra dışı bir niteliğe sahip değildir. Ancak eserin hazırlanma gayesinin sıra dışı mesajlar ve anlatımlar değil, didaktik unsurlara değinilerek halka ders verme amacı taşıdığı göze alındığında bu durumun öncelikli olmadığı ifade edilmelidir.
Karakter: Hikaye türünde olmasına karşın, eserdeki karakter çeşitliliği oldukça zengindir. Genel olarak her karakter bazı bölümlerde birer kez okuyucuya gösterilse de eserdeki doktor, ana karakterin babası ve kız kardeşi başından sonuna yardımcı karakterler olarak okuyucuya verilmek istenen mesajlarda başarılı bir aracılık rolünü üstlenmişlerdir. Ana karaktere kimi yerlerde eşlik eden yan karakterler dahi hikayenin konu ve mesaj temalarının önemli belirleyicileri olarak figüranlık görevinden fazlasını üstlenmiştir. Bu yönüyle karakter şeması ortalama bir öykü kitabına göre kalabalık gözükse de her karakterin genel olarak net bir amacının olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Akıcılık: Üslup ve konu bölümünde bahsedilen hususlar dikkate alındığında, eserin akıcı bir anlatıma sahip olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir. Ancak konusu itibariyle sürükleyici bir olay örgüsüne sahip olmadığının belirtilmesi önemlidir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 8
Özgünlük: 4
Karakter: 8
Akıcılık: 7,5
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7,1 puandır. Genel manada almış olduğu puanla çok iyi bir öykü kitabı olarak gözükmese de, hikayenin temel amacı göze alındığında bu eserin puanının özgünlük kriteri olmadan daha objektif seviyede gözükeceğini belirtmek gerekmektedir. Bu yönüyle de okunması gereken kitaplar arasında olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
HAYATIM – BİR TAŞRALININ HİKAYESİ
Yazar: Anton Çehov
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Baskı: 5. Baskı – Haziran 2022
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
コメント