YORUMLARIM:
Yenal Bilgici tarafından kaleme alınan eserde, İlber Ortaylı ile yapılan söyleşiler ile ünlü tarihçinin yaşamımıza ilişkin tavsiyeleri konu edilmektedir.
İlber Hoca’nın özellikle gençlere ilişkin birçok tavsiyesini daha detaylı bir şekilde ve tarihi örnekler ile okuyuculara ilettiği didaktik bir söyleşi meydana gelmiştir. Eserde, sorulan sorulara İlber Hoca’nın uzun, gerekçeli ve temellendirilmiş söylemleri ile gençleri ileriye götürecek ve hayatlarına ilişkin düstur edinmeleri gereken birçok husus cevaplandırılmıştır.
Bunlardan kısaca bahsetmek gerekirse; ilk olarak, hayatta başarmak istediğimiz şeylere karşı planlı bir şekilde öncelikle tutkumuzu keşfedip sonrasında bir hedef koyarak ilerlemenin gerekliliğinden bahsedilmiştir.
Yine bir insanın küçük yaşlardan itibaren yeteneklerini keşfetmesi konusunda hem ailesinin hem de kendi kendisini keşfetmesinin ne denli önemli olduğuna değinilmiştir. Ülkemizde birçok insanın yalnızca iyi bir ev, para kazanma gibi basit amaçları olmasını oldukça yanlış değerlendiren yazar, herkesin tutkusuna bağlı olarak bir amaç uğruna hayat gayesi edinmesini tavsiye etmektedir.
Bununla birlikte, ülkemizdeki insan tiplerine ilişkin de birçok analiz ihtiva eden eserde, özellikle sürekli muhalif davranarak kötümser yaşayan insanların asıl amaçlarının eleştirdikleri hususların düzelmesi dahi olmadığını net ve açık bir şekilde izah etmiştir. Bu hususta özellikle muhalif siyasetçilere ilişkin önemli tenkitlerin barındırıldığı aşikardır. Alıntılar kısmında görüleceğinden burada söz konusu metinden daha fazla bahsedilmeyecektir.
Bununla birlikte, siyasetteki hükümetlerin Nepotizm tesirinde süregelen iktidarlarındaki hataların bu düzenin devam ettiği sürece ülkenin önemli hususlarda yerinde sayacağı uyarısında bulunmuştur. Özellikle bürokraside liyakata önemin ve buna dikkat edilmediği takdirde neticelerine ilişkin önemli örnekler vermiştir. Ayrıca Nepotizmin ülkemizde özel sektörde dahi bulunması sebebiyle insanların bu sistemi bu kadar kanıksamasının oldukça tehlikeli neticelere gebe olduğunu ifade etmiştir. Liyakata dikkat eden liderler olduğu sürece Nepotizm engellenme şansına sahip olsa da, bu anlayışın şahısların takdirine kalması yerine doğrudan toplumumuzun genel anlayışı haline gelmesi gerektiği aşikardır.
Ülkemizdeki değişmeyen ve gelişmeyen eğitim sisteminin geliştirilmesi için birçok tavsiye barındıran eser, özellikle temel ahlak ve insani değerlerin öncelikle aileden gelmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu sebeple ailelerin en başta çocuklarını okula göndermeden temel ahlaki ve kültürel değerleri öğretmesi konusunda oldukça ısrarcı olmaktadır. Okul dönemine ilişkin ise, yine sosyal ilişkilerin geliştirilmesine ilişkin bir model öngören İlber Hoca, beşeri bilimlere ilişkin de öğretim tarzının değiştirilerek düşünen bir genç nesil yetiştirmenin önemine değinmiştir.
Bahsedilen hususları gitmiş olduğu ülkelerden edindiği tecrübelerle terkip ederek izah eden İlber Hoca, hem Türk büyüklerinden örnekler vermiş hem de ülkemizdeki gerçek aydınların hiçbir zaman bilinmemesi sebebiyle onlara ait olan mirasın sonraki nesillere geçmemesinden özellikle yakınmıştır. Özellikle entelektüel miras ile ülke hafızasına sahip olan önemli münevverlerin unutulması neticesinde, onlar sayesinde edinilen birikimlerin de yok olacağı ve bu alana ilgili yeni aydın adayları için sıfırdan başlamanın bir gerileme olduğunu açık bir şekilde ifade etmiştir.
Görüleceği üzere, bir tavsiye kitabından daha fazlası olan eserde, hem örneklendirme hem öğretme hem de uluslararası toplumlara ilişkin kıyaslama ile birlikte birçok öğretim metodunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu da İlber Hoca’dan alınması gereken dersleri daha somut örneklerle benimsemeye vesile olmaktadır.
Sonuç olarak eser, içermiş olduğu mesajlar ile her Türk insanının kesinlikle okuması ve kendisine örnek alması gereken mesajlar barındırmaktadır.
ALINTILARIM(*):
Bir yol tıkalıysa diğerinden gidersiniz, o da yoksa üçüncü yolu siz yaratırsınız. Bu, bütün hayatınız için geçerlidir. Ancak bir defa geçtiğiniz yoldan bir daha geri dönmeyeceksiniz. Çünkü lüzumsuz geri dönüş başarısızlıktır, tekrara düşmektir, ufku kapatmaktır.
Roma İmparatoru ve düşünür Marcus Aurelius “İnsan ölmekten değil, yaşamaya hiç başlamamaktan korkmalıdır.”
Babam biz çocukken “Ya ilim ya zanaat öğrenin, ikisi de sizi ne olursa olsun ayakta tutar,” demişti. Babamın haklı olduğu taraf şuydu: Ne olursa olsun senden alınamayacak bilgiler vardır, ne olursa olsun seni ayakta tutacak yetenek ve beceriler ardır. Yeteneğini kimse senden alamaz. Bilgini kimse senden alamaz.
Hayat dediğimiz bir süredir. Yaşam ise o süreyi nasıl kullandığınızdır. Bizde bu iki sözcüğü dönüşümlü kullananlar var; bu çok yanlış. Burada iki ayrı sözcük olması boşuna değil. O süreyi nasıl geçirdiniz, nasıl davrandınız, üslubunuz neydi? İşte o yaşamınızdır.
Devamlı tenkit eder, ümitsizlik aşılarlar. Her şeyin kötü tarafından bakarlar. Diyebilirim ki bu bizde aynı zamanda siyasi bir tutumdur. Türkiye’de böyle geçinen siyasi gruplar vardır. Belirli partilere yığılır, o partililerin içinde bir grup haline gelirler. Toplumun içinde de hayli etkilidir bu tipler. Kendilerini kötü bakmakla mükellef görürler. Kötü baktıkları meseleyle ne kadar dertlendikleri de aslında su götürür.
Avusturyalıya hakaret edersen ya sopa yersin ya da hapse girersin. Ama zekice tenkit edersen espriyle mizahla ona karşı koyarsan, yani ısırırsan ki Avusturyalıların da ısırılacak yanları çoktur, paçayı kurtarırsın. Tenkit ettiğinde senden biraz da çekinirler doğrusu. Çünkü zeka ürkütür. Aslına bakarsanız bu, dünyanın her tarafında üç aşağı beş yukarı böyledir.
Bir defa şunu söylemek lazım: Korkuyu bilmeyen kişi cesur da olamaz. Çünkü cesaretin yolu korkuyu tanımaktan, korkmayı anlamaktan geçer.
Ezik davranırsanız sizi ciddiye almazlar. Tevazuun ölçüsü vardır. Tevazuyla kibri birlikte götürmek lazımdır. Bizde eski Fransız kültürünü edinenler bunu iyi uygularlardı. Bir de tam tersi söz konusu. Amerikan usulü kendini devamlı pazarlayanlar, azıcık bildiği konularda bile uzman gibi ortada gezenler görüyorum.
Aşk şüphesiz mutluluk getirir. Ama unutulmamalıdır ki sıkıntı da getirir. Aşk dediğin bir tutkudur, zamanın sildiği bir tutku. İlk günkü gibi kalanı, devam edeni çok azdır. Devam eden aşk bir piyango gibidir, nadir insanlara isabet eder.
Tolstoylar, Rusya tarihinde çar ailesi Romanovlardan da eskidir, tarihlerde daha önce geçerler. Devlet adamları, generaller ve yazarlar çıkarmış bereketli bir ailedir. En önemli mensubu da bahsimize konu olan dev yazardır. Tolstoy’un girip çıkmadığı çevre kalmamıştır. Petersburg ve Moskova’da sarayları da salonları da ziyadesiyle görmüştür. Savaşlara da katılmıştır. Aristokrattır ama kendi sınıfının üyeleri arasında pek birini sevdiği söylenemez.
İnsana inmek… Aslında çok büyük bir entelektüel olan, çok şey bilen, çok iyi eğitim gören Tolstoy veya Turgenyev niçin bir Dostoyevski derecesinde ilgi uyandırmıyor dünyada? Dostoyevski, insanın ruhuna çok daha yakındır. “Tolstoy Rus’tur, Dostoyevski insandır.”
Okumak sistematik bir iştir. Rastgele, sağdan soldan okumak elbette bir okuma zevki verir ama zevk verdiğiyle kalır; bilgi haznenize pek bir şey eklemez. Tarihi, edebiyat tarihini, sanat tarihini, mimariyi kaynaklardan, mümkün olduğunca çapraz okumalar da yaparak öğrenmek gerekir.
Batı, Doğu’yu arar; Doğu, Batı’yı arar ve birçok noktada bu ayrıma yer bırakmayacak kadar iç içelerdir; buluşmuşlardır. Batıdakilerin keşfettiklerini sandıkları noktalardan çok daha önce pek çok defa buluşmuşlardır.
Fatih, doğuda çok sevilir ama bilinmez. Hakkında bilinenler, kör bir tekrardan ibarettir. Batı’da ise onu takdir edenler vardır ama saldıranlar daha çoktur. Fatin’in Batı için affedilmez bir günahı vardır. İstanbul’u fethetmek.
İstanbul’un tahribatı esasen 1930larda başlamıştır. Muhafaza etmek için sevmek gerekir. Bir şehri sevmeyen, tanımayan onu kırıp dökmekte beis görmez. Onu sevenin ise şeri tahrip oldukça dünyanın öbür ucunda olsa dahi canı yanar.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, İlber Ortaylı ile yapılan söyleşiler ile ünlü tarihçinin yaşamımıza ilişkin tavsiyeleri konu edilmektedir.
Üslup: İlber Hoca’nın televizyon yayınlarındaki içten anlatımının doğrudan yazıya döküldüğü eser, didaktik olmasına karşın söyleşi niteliğinde olması sebebiyle okuyucusunu adeta İlber Hoca ile konuşturmayı başarmıştır. Bu sebeple içerdiği mesajların hem daha akılda kalıcı olması sağlanmış hem de verilmek istenen mesajlar daha net bir şekilde okuyuculara iletilebilmiştir.
Özgünlük: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Karakter: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edilen hususlar dikkate alındığında eserin, sürükleyici bir eser mahiyetinde olmasa da, içerdiği konular dikkate alındığında oldukça akıcı olmayı başarabilmesi biz okuyucular için büyük bir şanstır. Aksi takdirde bu tarz eserler, daha akademik ve mesafeli bir dil ile kaleme alınmış olması halinde ne kadar önemli dersler ihtiva etse de okuyucuları çekebilmesi zor bir yazı türüdür.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 8
Akıcılık: 8
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 8 puandır. Türü itibariyle ilk bakışta okuyucu için hızlı okunmadan uzun uzun sindirilmesi gereken çok önemli eserlerden birisidir. Bununla birlikte kolay okunabilmesi sayesinde eserden sağlanılan kazanımlar her Türk bireyi için altın mahiyetindedir. Bu sebeple hepimizin okuması gereken eserlerden birisi olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
(*) : ALINTILAR başlığındaki bütün kısımlar:
İNSAN GELECEĞİNİ NASIL KURAR?
Yazar: İlber Ortaylı
Yayınevi: Kronik Yayıncılık
Baskı: 1. Baskı – Şubat 2022
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments