İTİRAF – TOLSTOY
- kirmizicantaliavukat
- 5 gün önce
- 7 dakikada okunur

YORUMLARIM:
Ünlü yazar Tolstoy tarafından kaleme alınan eserde, yazarın hayatın anlamı ve dini inançlar hakkındaki düşünceleri konu edilmektedir.
Yazarın 1870li yıllarda yazmış olduğu eserde, küçüklükten gelen inanç değişimlerine ilişkin kendi ağzından itirafları anlatılmıştır. Kimi zaman okuyucu ile sohbet edasında devam eden eserde, bazen de yazar bir anda soyut söylemler ile deneme yazılarını meydana getirmiştir.
Yazarın hayatın anlamına ilişkin görüşlerinin değişmesinde sürekli dini inancına dair yaşamış olduğu farklılıkların rol oynadığı görülmektedir. Küçük yaşlarında inançlı bir Ortodoks olmasına karşın gençlik çağlarında, okul çevresindeki arkadaşları ile Tanrı inançlarının kalmadığını ve bütün dinlerin toplumlara yalan söylediğine inandığı görülmektedir. Bu düşüncesinin temelinde özellikle okul arkadaşları ve çevresindeki arkadaşlarının tesirinin olduğu aşikardır. Bu süreçte özellikle insanların sürekli kötüyü övmeleri ve gündelik hırslarına yenik düşerek iyiyi ve erdemli eylemleri hakir görmeleri sebebiyle yazar dinden uzaklaştığını ifade etmiştir. Burada özellikle dindar gözüküp ancak dinin getirdiği iyilik ve ahlaklı fiilleri hiçbir zaman uygulamayan insanlara da özellikle değinmiştir.
Bir süre sonra intihar etme düşüncelerine kapılan yazar, Tanrı var olsa da kendilerini herhangi bir amaç için göndermediğini ve her şeyin bir tesadüf eseri öylesine yaratıldığını dahi ileri sürerek ciddi buhranlar geçirmiştir. Bu süreçte kendisini hiçbir işe yaramayan kötü bir insan olarak telakki ederek dünyanın ve yaşamanın anlamsız olduğunu ifade etmiştir.
İntihar düşünceleri yoğunlaştığı süreçlerde ise, hayatın anlamının esasında Tanrı’yı arama çabası olduğunu iddia eden yazar, hayata tutunma amacını bulduğu için kendisini öldürmekten bu sebeple vazgeçtiğini ifade etmiştir. Bu bölüm sonrasında Hıristiyanlığa yönelik birçok eleştiride bulunan yazar, din insanlarının ve din kurallarının gerçekte uygulanamayacak kurallar ihtiva ettiğini belirtmiştir. Bu yönüyle yazar, diğer Rus yazarlar gibi, Ortodoks Kilisesi’ne olan karşıtlığını ifade etmiştir. Kaldı ki, Tolstoy’un vefatından sonraki süreçte Bolşevik İsyanı öncesinde birçok Rus yazarın bu hareketi destekleyerek Sosyalizm ideolojisini bütün dünyaya yaymaya çalıştığı görülmektedir.
Yazar, hayatı boyunca bir inanç arayışı içinde olmasına karşın, öldüğünde dahi tam olarak hayatın amacını kavrayamadığı kitaptan anlaşılabilmektedir. Bununla birlikte, varlıklı bir ailenin oğlu olarak hayatını idame ettirmesi ve üst zümre arkadaşlarının olması sebebiyle halkı da gözlemleyen tespitler yapmıştır. Ancak eski çağlardan beri süregelen sözde üst zümrenin halkın gerçek anlamda içyüzünü idrak edemeden birtakım tespitler yaparak onların basit yaşamına özeniyormuş gibi davranması bu eserde de maalesef klişe bir yazar tanımlamasına sebebiyet vermektedir. Özellikle onlar kadar basit olmayı dileyen yazar, inançlı insanların inancının fazla düşünmeden zeki olmadıkları sebebiyle bu seviyede olduğunu iddia eden derinliksiz bir anlayışa sahip olduğunu göstermiştir. Bu hususta 15 numaralı alıntı incelendiğinde, günümüzde birçok film ve diziye de konu olan zengin zümre çocuklarının halktan kopuk ancak bir o kadar da onları tahkir edici düşünceleri o zaman da kendisini aynı yoğunlukta göstermektedir.
Görüleceği üzere eserde, hayatın anlamına adanmış ve kendi yaşamında herhangi bir amaç görmeyen kaybolmuş bir Tolstoy’u okuyucuya bütün çıplaklığı ile kendisini göstermeyi başarmıştır. Hem Rus yazarlarda hem de batılı yazarlarda görülen bu inanç zayıflığı sebebiyle birçok insan hayatını amaçsızca debelenerek günümüzde yaşamına devam etmektedir. Bu anlayış sebebiyle günümüzde Agnostizm adı altında bir inancın ihdas olduğu malumdur. Ne yazık ki, temelinde hiçbir dini inanışa tabi olmadan, yalnızca yaratanın varlığının ikrarını içeren bu anlayış, hem insanın beşeri değerlerine zarar vermekte, hem ahlaki değerlerindeki kırmızı çizgileri esnetmekte hem de amaçsız bir şekilde rüzgar nereye sürüklerse oraya gidilmesine sebebiyet vererek başıboş ve tembel bir insan yığını meydana getirmektedir.
Kaldı ki yazar tarafından bu anlayışın neticesi olarak yaşamakta bir anlam görülmemesi de oldukça mümkün duruma gelmektedir. Bu sebeple, sözde modern ancak özde gelişememiş insanlar olarak dini değerleri esnetmek adına ileri sürülen amaçsızlık ve hiçlik anlayışlarına kapılmanın neticeleri eserde açıkça gösterilmiştir. Ülkemizde de dünyada olduğu gibi popülerlik kazanmış olan bu boşluk inancının temelsiz yapısı, dinimize dair araştırmalar yapıldığında daha da meydana çıkmaktadır. Dinimizin de en başta öğrettiği üzere; hayatımızın gerçek anlamı öncelikle kendimizi gerçekleştirip topluma daha faydalı insanlar haline gelerek, Allah’ın insanı görmek istediği seviyeye ulaşmak olduğu aşikardır.
Sonuç olarak eser, bazı farkındalıklar ve toplumsal tespitleri ile incelenerek önemli dersler çıkarılabilecek kitaplardan birisi olduğunu açıkça göstermektedir.
ALINTILARIM(*):
1. İnsanlar herkesinki gibi bir yaşam sürüyor, ancak herkes, bırakın dini kurallarla bir ortaklığı olmayı, büyük ölçüde onlara zıt esaslara göre yaşıyor; din kuralları hayatın içine katılmıyor, başka insanlarla ilişkilerde hiçbir zaman bu kurallarla yüz yüze gelinmiyor ve kendi yaşamlarında da insanlar bunları yerine getirmiyor; bu din kuralları yaşamdan uzak, yaşamdan bağımsız bir yerlerde ilan ediliyor.
2. En içten isteklerimi oluşturan bir şeyi, yani ahlak açısından iyi bir insan olmak istediğimi ne zaman göstermeye çalışsam küçümsemelerle, alaylarla karşılaşıyordum; oysa ne zaman iğrenç tutkulara kapılsam beni övüyor, teşvik ediyorlardı. Mevki ve makam düşkünlüğü, iktidar hırsı, çıkarcılık, şehvet düşkünlüğü, kibir, öfke, intikam… Bunların hepsi saygı görüyordu. Kendimi bu tutkulara kaptırdığımda yetişkin birine benziyordum ve takdir edildiğimi hissediyordum.
3. Var olan her şey akla uygundur Var olan her şey gelişir. Ve her şey eğitim yoluyla gelişir. Eğitim ise kitapların, gazetelerin yaygınlığıyla ölçülür. Bize kitaplar ve gazete yazıları yazdığımız için para ödüyorlar ve saygı gösteriyorlar, bu yüzden bizler en faydalı, en iyi insanlarız.
4. Yaptığım işler her ne olursa olsun hepsi unutulacak, er ya da geç ben de olmayacağım. Öyleyse bu kadar çaba harcamak, didinmek niye? İnsan bunu nasıl göremez ve yaşamaya devam edebilir, şaşırtıcı olan da bu işte!
5. Sanatın hayatın bir süsü, insanı yaşamaya çeken bir şey olduğunu biliyordum.
6. Bütün bilgilerde arıyordum ve sadece bulamamakla kalmayıp, aynı zamanda benim gibi bilgide cevap arayan herkesin de aynı şekilde hiçbir şey bulamadığına, onların da bulamamakla kalmayıp, beni umutsuzluğa düşüren şeyin, yani hayatın anlamsızlığının insanın erişebileceği tek kuşku götürmez bilgi olduğunu açıkça kabul ettiklerine emin oluyordum.
7. Deneysel bilimlerin hayatla ilgili soruya yaklaşımı genel olarak şöyle ifade edilebilir: Soru: “Ne için yaşıyorum?” Yanıt: “Sonsuz büyüklükteki bir alanda, sonsuz uzun bir zamanda, sonsuz küçük parçacıklar, sonsuz bir karmaşıklıkta değişir ve sen bu değişimlerin nedenini anladığında ne için yaşadığını da anlarsın.”
8. Kendinin ne olduğunu anlaması için insanın öncelikle tıpkı onun gibi kendi kendini anlamayan insanlardan oluşan gizemlerle dolu insanlığın ne olduğunu anlaması gerekir.
9. Deneysel bilimin konusu maddi olguların nedensellik bağıdır. Deneysel bilim nihai nedeni sorunca ortaya saçmalık çıkar. Kuramsal bilimin ödeviyse nedenini sorgulamadan yaşamın özünü kabul etmektedir. Nedeni ve sonucu arasında bağ bulunan olguları sosyal, tarihsel olgular olarak incelemeye başlayınca yine bir saçmalık ortaya çıkar.
10. Felsefe buna yanıt vermediği gibi kendisi de bu soruyu sorar. Eğer görevine sıkı sıkıya bağlıysa “Ben neyim ve dünya nedir?” sorusuna “Her şey ve hiçbir şey,” “Dünya neden var ve ben neden varım?” sorusuna ise “Bilmiyorum,” yanıtlarından başka bir yanıt veremez.
11. Bilginin kuramsal yanına göre dünya sonuz ve anlaşılmaz bir şeydir. İnsan yaşamı, bu akıl ermez bütünün akıl sır ermez bir parçasıdır.
12. İnsanlık, hayatının anlamını anlamadan yaşamak mümkün olmadığı için anlıyormuş gibi yaparak yaşamış ve yaşamakta olan bir bütündür; bense hayatın tamamının saçmalık olduğunu ve yaşamamın mümkün olmadığını söylüyorum.
13. Demek ki, hayatın anlamını ve yaşama olanağını sadece inançta bulmak mümkündür. Ve anladım ki inanç, en önemli anlamıyla sadece “görülmeyen şeylerin oraya çıkarılması” değil, sadece ilham değil, sadece insanın Tanrı’yla ilişkisi değil, sadece inancın daha çok nasıl anlaşıldığı konusunda insana söylenenleri kabul etmek değildir; inanç, insanın yaşamının anlamıyla ilgili olan ve insanın kendini yok etmeyip yaşamasını sağlayan bilgidir. İnanç, yaşama gücüdür. Eğer insan yaşıyorsa herhangi bir şeye de inanıyordur. Bir şeyler yaşaması gerektiğine inanmasaydı yaşamazdı. Eğer sonu olan şeylerin aldatıcı olduğunu görmüyor ve anlamıyorsa sonu olan bu şeye inanır; eğer sonu olanın aldatıcı olduğunu anlıyorsa, sonsuz olana inanmak zorundadır. İnançsız yaşamak mümkün değildir.
14. Sonu olanın sonsuz olanla eşitlendiği ve hayatın anlamının elde edildiği bütün bu kavramları, Tanrı, özgürlük, iyilik kavramlarını mantıksal bir incelemeden geçiririz. Bu kavramlar aklın eleştirisi karşısında tutunamaz.
15. Tüm hayatın tembellikle, eğlenceyle ve hayattan duyulan hoşnutsuzlukla geçtiği bizim çevremizde gördüklerimin tersine, bu insanların tüm hayatının ağır bir çalışmayla geçtiğini ve onların varsıllara göre hayattan daha az hoşnutsuz olduklarını görüyordum. Bizim çevremizden insanların yokluklar ve acılar için kadere karşı gelmelerine ve kızmalarına karşılık bu insanlar hastalık ve üzüntüleri, herhangi bir şaşkınlık ve direniş göstermeden, bütün bunların olması gerektiğini ve başka türlü olamayacağını, bunların hepsinin iyi şeyler olduğunu sakin ve kesin bir güvenle kabul ediyorlardı. Bizim akıllandıkça hayatın anlamını daha az anlamamıza, acı çekmeyi ve ölmeyi kötü bir alay olarak görmemize karşın bu insanlar sükunetle, dahası sevinçle yaşıyor, acı çekiyor ve ölüme doğru gidiyorlardı.
16. “Tanrı’yı arayarak yaşa, o zaman Tanrı ’sız bir yaşam olmayacaktır.” İçimdeki, çevremdeki her şey, herhangi bir zamankinden daha kuvvetle aydınlandı ve bu ışık bir daha da terk etmedi beni.
17. Kıyı Tanrı’ydı, yön bağlılıktı, kürekler bana gösterilen kıyıya doğru kürek çekme özgürlüğü, yani Tanrı’ya kavuşma özgürlüğüydü. Böylece yaşama gücü içimde yeniden canlanmış, yeniden yaşamaya başlamıştım.
18. Tanrı, insanı öyle yaratmıştır ki, her insan ruhunu öldürebilir de kurtarabilir de. İnsanın hayattaki görevi ruhunu kurtarmaktır; ruhunu kurtarmak için Tanrı’nın buyruklarına göre yaşamak, Tanrı’nın buyruklarına göre yaşamak içinse hayatın bütün eğlencelerinden el çekmek, çalışmak, boyun eğmek, sabretmek ve merhametli olmak gerekir.
19. “İnsanların gerçekten inandıkları her şey gerçek olmalıdır; bu gerçek farklı şekillerde ifade edilmiş olabilir ama yalan olamaz, dolayısıyla bu gerçek eğer bana yalan gibi geliyorsa, sadece benim onu anlamadığım anlamına gelir.” Ayrıca kendime şöyle diyordum: “Her inancın özü, onun hayata, ölümle birlikte yok olmayacak bir anlam vermesidir.”
20. Yalan da gerçek de kilise denen şey tarafından söylenmişti. Yalan da gerçek de gelenekte, kutsal denilen sözlü ve yazılı geleneklerdeydi.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, yazarın dünyanın anlamı ve dini inançlar hakkındaki düşünceleri konu edilmektedir.
Üslup: Yazarın durum bazlı romanlarında olduğunun aksine, olması gerektiği gibi, daha yalın ve net bir anlatımın okuyucuyu karşıladığı görülmektedir. Verilmek istenen mesajların doğrudan ve didaktik bir üslup tercih edilerek iletildiği görülmektedir. Bu yönüyle eser, türüne göre, olması gerekenden ne fazla ne de eksik bir üslup kalitesine sahiptir. Anlatımların kimi zaman soyut kavramların somut örneklendirmeler ya da farklı anlatım türleriyle okuyucuya iletilmesi halinde daha tesirli bir anlatıma sahip olunabileceğinin de belirtilmesi gerekmektedir. Deneme tarzındaki eserlerde somutlaştırma unsurunun tam manasıyla sağlanamaması kimi zaman daha menfi etkilere sebep olabilse de, yazarın sade anlatımı sayesinde bu unsur çok olumsuz bir tesir meydana getirmemiştir.
Özgünlük: Eser, türü itibariyle bu kategoriyi karşılama amacı gütmemektedir. Dolayısıyla değerlendirmesi yapılacak olsa da, kitap özelinde önemli olanın akıcılık ve üslup kategorisi olduğu tekrar belirtilmelidir.
Karakter: Eser, niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edilen hususlar dikkate alındığında, eserin genel olarak akıcı bir anlatıma sahip olduğu aşikardır. Verilen mesajların somutlaştırma unsurunun yerine getirilmesi halinde akıcılığın daha da yüksek olacağı aşikardır. Bununla beraber türü nedeniyle, okuyucusuna sürükleyici ögeler sunmasının pek mümkün olmadığının ifade edilmesi gerekmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 8
Özgünlük: 4
Akıcılık: 7
puanlarını alan eserin genel ortalaması 6,8 puandır. Eser, türüne göre 7 barajına neredeyse ulaşması sebebiyle incelenmeye değer deneme kitaplarından birisi olduğunu açıkça göstermektedir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
İTİRAF
Yazar: Lev Nikolayeviç Tolstoy
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Baskı: 4. Baskı – Ekim 2023
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Commentaires