YORUMLAR:
Virginia Woolf tarafından 1920’li yıllarda kaleme alınan eserde, İngiltere’de ve bütün dünya edebiyatında kadınların neden çok geri planda kaldığı 15. Yy tarihlerinden itibaren konu edilmiştir.
Yazarın roman türüne ilişkin önemli tespitler ile okuyucunun dimağını geliştirdiği eserde, asıl işlenmek istenen mesajlar kadınların artan imkanlar ile okuma-yazma faaliyetlerinde daha da aktif rol alarak eski dönemlerden kalan eksiklerin bir an önce telafi edilmesi gerektiğinden bahsedilmiştir.
Bu konuda özellikle hem ülkelerin anlayışlarına değinilmiş hem de bu anlayışın her iki cinsiyet tarafından gerek isteyerek gerekse zorla nasıl benimsetildiğinden bahsedilmiştir. Yazarın eseri, bu yönleriyle özellikle entelektüel kadınların yetişmesini amaçlayan bir manifesto mahiyetine de sahiptir.
Hatta esere adını veren durum dahi yazma ve okuma meraklısı kadınların kendilerine ait ne bir zamanlarının ne de bir alanlarının olmasına gönderme yapılarak meydana getirildiği yazar tarafından müteaddit kez ifade edilmiştir.
Notlar kısmının sonunda bahsedilen birçok temel hakkın dahi 19. Yy’ın sonunda ve 20 yy başlarında elde edebilmiş olan kadınların birçok ülkede yaşadığı sorunlara değinilmiştir. Toplumdaki görevlerinin sürekli çocukları yetiştirmek, evi temizleyip düzenlemek ve kocasını yüceltmek olarak özetlendiği eserde, kadınların bunlar dışında da kendilerini entelektüel olarak geliştirmelerinin zorunluluğuna birçok açıdan değinilmiştir.
Roman türüne daha fazla yoğunlaşılarak bu konuda gelişmesi açısından kadınların yazmak zorunda olduğunun, bunun da en önemli sebeplerinden birisinin manzum metinlerle uğraşmak için gerekli yoğunlaşma ortamına ve zamanına sahip olunmadığı konusunda da bir hipotez ileri sürülmüştür. Bu durum günümüzde kimi yönlerden absürt gibi gözükse de, dönemin şartları değerlendirildiğinde tek sebep olmasa dahi önemli bir etken olarak telakki edilebilir.
Kadınlara dair erkekler arasındaki görüş ayrılıklarından da sıkça bahsedilen eserde, kadınların erkek gibi yazmalarının da yetiştirilme yöntemleri sebebiyle o dönemlerde çok daha zor olduğunu ve bu durumun yazılarda da açıkça ayırt edilebildiğinden bahsedilmiştir.
Eserde belirtilen hususlar incelenerek, kadının günümüzdeki durumuna göz atıldığında ise, 100 yıl öncesine göre çok daha ileride olunduğu görülmektedir. Hatta bu durum, önceki yüzyıllar dikkate alındığında beklenildiğinden de çok daha iyi olarak gözükmektedir. Ancak önceki dönemlerin olması gerekenin çok gerisinde zamanlar olarak telakki edilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Eser, belirtilen yönleriyle incelendiğinde okuyucusunu hem eğitmeyi hem de kadın okuyucularını yüreklendirmeyi gaye edinmiştir. Ancak, kadın-erkek bakış açılarının daha da birbirine yakınlaştırılarak bu işlemin yapılmasının yazarın metoduna göre daha etkili olabileceği eserin kimi yerlerinde uygulamalı olarak gözükse de, yazar kendisinin de açıkça belirttiği üzere kadınlar konusunda objektif tavsiyeler vermeyi tercih etmemiştir.
Sonuç olarak eser, günümüzde kadınların eğitim seviyelerinin yükselmesi ve gündelik hayatın her alanında olması gerektiği gibi nüfuz edebilmesine vesile olmuş sayılabilecek nadide kitaplardan birisi olarak değerlendirilebilir. Bu yönüyle kesinlikle okunması gereken eserler arasında sayılmaktadır.
ALINTILAR(*):
İnsan sadece taşıdığı fikir neyse ona nasıl ulaştığını açıklayabilir.
O dönemler inanç çağıydı ve bu taşların derin bir temele oturması için gereken para cömert bir şekilde akıtılıyordu. Taşlar dikildiği zaman burada ilahiler söylenilebilmesi ve bilge kişilerin yetiştirilebilmesi için kralların, kraliçelerin ve büyük asillerin kasalarından daha da çok para akmıştı. Araziler bağışlanıyor ve vergiler ödeniyordu. İnanç çağı sona erip mantık çağına girildiği zaman da altın ve gümüş akışı devam etmişti. Üniversite vakıfları kuruluyor, okutmanlık bağışları yapılıyordu. Ancak bu defa altın ve gümüş kralın hazinesinden değil, tüccarların ve imalatçıların kasalarından geliyordu.
İnsan sadece okumak, gözlemlemek, dinlemek ve anımsamak için vardır.
Edebiyat gerçeklere bağlı olmalıdır ve gerçekler ne kadar doğruya yakınsa edebiyat da o kadar iyi olur.
İnsanı oluşturan yürek, beden ve beyin birbirinin içine karıştırılmıştır ve kuşkusuz ki önümüzdeki milyon yıl boyunca da farklı bölümlerde de saklanamayacaktır. İyi bir akşam yemeği, iyi bir sohbet için çok büyük önem taşır. İnsan eğer iyi bir yemek yemediyse, iyi bir şekilde düşünemez, iyi bir şekilde sevemez ve iyi bir şekilde uyuyamaz. Omurgamızdaki lamba sığır eti ve kuru eriklerle alevlenmez.
Samuel Butler “Akıllı erkekler, kadınlar hakkındaki düşüncelerini asla söylemezler.”
Fransız atasözü “Kadınlar aşırıdır. Onlar erkeklerden ya daha iyi ya daha kötüdürler.”
Doktor Johnson “Erkekler, kadınların kendilerinden üstün olduklarının farkındadırlar, bu sebeple de en zayıflarını ya da en cahillerini seçerler. Eğer böyle düşünmeselerdi kadınların da kendileri kadar bilgi sahibi olmalarından korkmazlardı.”
Resim çizmek, yararsız bir gündüzün işini tamamlamanın tembelce bir uygulamasıydı. Ama bazen yüzey altına saklanmış olan düşünceler bize tembellik yaptığımız zaman gelirler.
Eğer bir tartışmacı sakin bir şekilde tartışıyorsa, aklında sadece tartıştığı konu vardır; böyle bir durumda okuyan kişi de ister istemez bu konuyu düşünür. Eğer bu adamlar kadınlar hakkında sakin bir şekilde yazmış, tezlerini savunmak adına çürütülmesi imkansız kanıtlar sunmuş olsalardı ve sonuçların ne olduğunu bilmeyi istediklerini belli etmeselerdi biz okuyucular da hiç öfkelenmezdik.
Hayat, çok büyük güç ve cesaret gerektiriyordu. Belki de hepsinden önemlisi, biz insanlar yanılmaya meyilli varlıklar olduğumuz için, insanın kendisine güveninin olması gerekiyordu. Kendimize güvenimiz noksan olursa beşikteki bebekten farkımız olmaz.
Başyapıtlar kimsenin yardımı olmadan ve tek başlarına doğmazlar. Bu, seneler süren ve insanla bir arada olmakla gelişen ortak bir düşüncenin sonucudur. Kitlenin deneyimleri işte bu şekilde tek bir seste birleşir.
Hayat, yaşamaya dair olmayan bir şeyle çelişecektir. Bu sebeple konu roman olduğunda bundan uzaklaşmakta zorlanırız. Bu sebeple bireysel önyargılarımızın üzerindeki etkisi çok daha büyüktür. Hayat ve hayata dair olmayan bir şeyle çelişecektir. Romanlar hakkında da kısmen bir hayat oldukları için hayatmış gibi hüküm veririz.
Başarı, kişiyi çaba göstermeye sevk eder. Alışkanlık ise başarıyı kolaylaştırır.
Romanlar genellikle panzehir gibi bir etki taşımazlar, onlar daha çok uyuşturucu özelliğine sahip bir etki taşırlar. Onlar insanların içini dağlayıp harekete geçirecekleri yerde tam tersine uyuşukluğa sevk ederler.
Jane Austen’e gelene kadar kurmaca eserlerdeki büyün kadınların sadece karşı cinsiyet tarafından görüldükleri açıdan değil bunun yanında sadece karşı cinsle birlikte olacak şekilde görüldüklerini düşünmek çok garipti. Belki de kadının kurmacadaki garip yapısının sebebi budur. Onun güzelliği ve korkularının bu kadar uçlarda verilmesinin sebebi bu olabilir. O, cennete gidecek kadar iyidir, ama cehenneme gidecek kadar da ahlaksızdır…
Dünyanın ne kadar geniş ve çeşitlilik dolu olduğunu düşündüğümüzde iki cinsiyet bile yetersiz kaldığına göre tek bir cinsiyetle yaşamayı nasıl sürdürebilirdik? Eğitim aslında benzerlikler yerine farklılıkları ortaya çıkartıp onları güçlendirmek zorunda değil midir?
Mary Carmichael, ilk önemli dersini başarılı bir şekilde vermişti. Bir kadın gibi yazıyordu ama kadın olduğunu unutmuş bir kadın gibiydi.
Beynimize çok güveniriz ama onun hakkında hiçbir şey bilmeyiz.
Zavallı şairlerin ne günümüzde ne de geçtiğimiz iki yüz sene içerisinde başarılı olmak için hiçbir şansları olmamıştır… İngiltere’de yaşayan fakir bir çocuğun, büyük yapıtlar için gereken o entelektüel hürriyete kavuşabilme umudu, Atina’da doğmuş bir kölenin oğlununkinden biraz daha fazladır. Asıl gerçek budur. Entelektüel hürriyetler maddi şeylere bağlıdır. Şiir de entelektüel hürriyete bağımlıdır.
1880 senesinden sonra evli bir kadın kanunlar gereği kendisine ait mülke sahip olma hakkı kazandı. 1919 senesinde, ki bunun üzerinden tam dokuz sene geçti, kadınlar seçme hakkını kazandılar.
DEĞERLENDİRME:
Konu: 1920’li yıllarda kaleme alınan eserde, İngiltere’de ve bütün dünya edebiyatında kadınların neden çok geri planda kaldığı 15. Yy tarihlerinden itibaren konu edilmiştir.
Üslup: Yazarın üslubu, düşüncelerini yalın bir anlatımla ifade etmeyi başarmıştır. Ancak kimi cümle yapısı sade olsa da, net önermeleri okuyucusuna aksettirmede aksaklıklar yaşanmasına sebep olabilmektedir. Bu durum bazı kısımlarda okuyucuyu yanlış anlamaya mahal vermemek için tekrar yapmak zorunda bıraksa da, eserin geneline bakıldığında, yazarın kaleminin gösterişten uzak bir şekilde biçimlendiği hissedilmektedir. Eserin mahiyeti itibariyle de, iletilmek istenilen düşüncelerin sade ve anlaşılır bir açıklıkla izah edilmesi okuyucuya eseri daha da derin değerlendirme imkanı tanımıştır.
Özgünlük: Eser niteliği itibariyle özgün sayılabilecek kitaplardan olmasa da, yazıldığı dönemde kadınlara bakışı net bir şekilde aksettirmesi neticesinde kaleme alınabilip yayınlanması dahi cesaret göstergesi olan eserlerden birisi olarak özgün bir yaklaşım barındırdığını göstermektedir.
Karakter: Eser niteliği itibariyle, diğer kadın ve erkek yazar ile sanatçılara değindiğinden net bir olay örgüsü ihtiva etmemektedir. Dolayısıyla bu kategoride değerlendirmeye tabi tutulmayacaktır.
Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edilen hususlar dikkate alındığında, bazı cümlelerin net anlaşılabilmesinde sorun yaşanabilse de bu durum eserin sürükleyiciliğini olumsuz etkileyecek seviyede değildir. Konusu itibariyle ilk bakışta durağan sanılabilmesi kuvvetle muhtemel olsa da, yazarın akıcı ve sade üslubu ile tek seferde rahatça ve hazmedilerek okunabilecek değerli klasiklerden birisi olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte yazarın kimi bölümlerde mesajlarını tekrar etmesi okuyucu üzerinde dalgınlık hissi oluşturabilmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8,5
Üslup: 8
Özgünlük: 8
Akıcılık: 7,5
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 8 puandır. Eser, hem 8 barajına ulaşmış hem de içerdiği önemli mesajları sebebiyle kesinlikle okunması gereken klasikler arasında yerini hak ettiğini açıkça göstermektedir. Bu yönüyle her kitap severin kitaplığında bulunması gereken kitaplardan birisi olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
KENDİNE AİT BİR ODA
Yazar: Virginia Woolf
Yayınevi: Ren Yayıncılık
Baskı: 6. Baskı – Ekim 2018
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments