YORUMLARIM:
Gustave Le Bon isimli bir psikolog tarafından kaleme alınan eserde, kitlelerin düşünce yapıları, nasıl yönetilebilecekleri ve daha önce yaşanan bu husustaki örnekler konu edilmektedir.
Yazarın eserinde Fransız İhtilali sonrasındaki yıllarını işlemiş, örneklendirmelerinde doğal olarak ihtilal yıllarından yararlandığı ve öncesindeki Napolyon dönemine ilişkin lider özelliklerini gösterdiği görülmektedir.
Kitlelerin içindeki bireylerin zeka ve entelektüel birikim olarak ne kadar gelişmiş olsa da, kitle içerisinde aynı duygu ve hislerle eşit davranışlarda bulunduklarına değinilmiş ve bu yüzden yeni yüzyılda kitlelerin yönetim biçimleri ile ülke yönetimlerinde çok önemli bir araç olacağı ifade edilmiştir.
Bunun yanında, Latin eğitim sistemine ilişkin de önemli tespitler yapan yazar, özellikle bu eğitim sisteminin iş kurma düşüncesi olmayan memur yetiştirme üzerine tertip edilmiş ezber metodunu benimsediğini açıkça ifade etmektedir.
Bu konuda özellikle teknik liseleri ve genel eğitim standartlarına tabi olan öğrencilerin yeterli düzeyde gelişim gösterememesi akabinde topluma karşı daha isyankar olması ve suça meyilli hale gelmesinden özellikle bahsedilmiştir. Eğitim ve öğretim politikaları açısından ülkemizin geçmişten günümüze geçtiği merhaleleri gördüğümüzde yeterli yol alınamadığı ve bu sistemin küçük değişikliklerle devam ettiği aşikardır.
Alıntılarda görüleceği üzere, kitle bilincinin önemli etmenlerinden birisi olarak ırkı görmektedir. Alıntıdaki cümlede her ne kadar günümüzdeki kafatası yapısı ve anatomik bir ırktan söz edilse de, ırk tanımının insanlık çağındaki karşılığının sürekli değiştiğini de ifade etmiştir. Dolayısıyla, kelimeler aynı olsa da ifade ettiği anlamların dönemin şartlarına göre farklı zihin ve fikirleri canlandırdığını açıkça belirtmektedir.
Yine yazar, alıntılarda ifade edilen kitlelerin bir hayale inandırılması konusunda yazar her ne kadar pesimist bir anlatım dilini tercih etse de, genel olarak toplumların hayallerine set çekenlerin ve yöneticilerin hiçbir zaman lider ya da önder olarak adlandırılamayacağı aşikardır. Bununla birlikte, ülkesini belirli hedeflerin peşinde hayaller kurmaya iten ve akabinde bu hayallerin adım adım gerçekleştiğini hissettiren liderler ise, hem kendi kitlelerinde hem de diğer kitleler üzerindeki nüfuslarını genişleten nadide kişilikler olarak tanımlanmaktadır.
Yazar bazı yerlerde, büyük lider şahsiyetlerinden örnekler verirken kimi zaman onların insanlar üzerindeki ikili ilişkilerindeki tesirlerinden kimi zaman da belagat sanatı ile önemli söylemleri kısa ve akılda kalıcı biçimde söyleyerek kitlelerine sirayet edebildiklerinden bahsetmiştir. Bu tarz kimliklerin çok nadir görüldüğünü da özellikle ifade etmiştir. Bununla birlikte, lider özellikli kimselerin tesirlerini ve etkilerini artırabilmesi için kimi zaman normal bir insanın olması gerekenden çok daha katı yöntemlere de başvurması gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla devlet ve ülke yönetiminde bulunan lider karakterli kişilerin toplumun diğer kesimlerindeki ortalama insan ya da sanatçılara göre daha sert olması gerektiği bu eserden açıkça anlaşılmaktadır. O yüzden, aynı hukukta olduğu gibi, herkesi bulunduğu zamanın ve şartların kaidelerine göre değerlendirmede fayda vardır.
Medeniyet mefhumuna ilişkin de önemli tespitlerde bulunan yazar, medeniyetin ananelere bağlılığından ve ananelerin herkesin kanısının aksine, kendisini geliştirmesi ve az da olsa değiştirmesi gereken bir kavram olduğundan bahsetmiştir. Bunun sebeplerinden birisi olarak, değişen toplum şartları ve teknolojik ilerlemelerin yanında, insanların eğitim ve kültür düzeyindeki şartlara göre adapte edilmesinin medeniyetin ilerlemesi için önemli farzlardan birisi olduğu ifade edilmiştir.
Sonuç olarak eser, psikoloji ve sosyoloji meraklılarının dışında diğer beşeri bilimler konusunda hem fikir sahibi olmak hem de kendisini geliştirmek isteyenler için önemli bir ders kitabı mahiyetindedir.
ALINTILARIM(*):
Kitlelerin şuursuz hareketlerinin, bireylerin gayet bilinçli ve yerinde faaliyetler durumuna dönüşmesi çağımızın temel özelliklerindendir.
Eski inançlarımızın sarsıldığı ve kaybolduğu, cemiyetlerimizin eski direkleri birer birer yıkıldığı halde, kalabalıkların baskısı ve nüfuzu, hiçbir şeyin baskısı altında olmayan, hükmü daima büyüyen bir güç durumuna gelmiştir. Bu bakımdan içine girmekte olduğumuz çağ, hakikaten Kitleler Çağı olacaktır.
Milletlerin kaderi artık hükümdar divanlarında değil, kitlelerin ruhunda hazırlanmaktadır.
Medeniyetler şimdiye kadar küçük bir fikir aristokrasisi tarafından meydana getirilmiş ve idare olunmuştur. Asla kitleler tarafından değil. Kalabalıklar yalnız yıkıcı kuvvete sahiptirler. Bunların üstünlüğü ve hakimiyetleri her zaman bir karmaşa ve düzensizlik ifade eder. Bir medeniyetin değişmez kuralları, bir disiplini olması gerekir. Bir medeniyetin yapısı çürüyünce kitleler onun yıkılmasını çabuklaştırırlar.
Belli bir maksatları olmaksızın bir alanda toplanmış binlerce kişi, asla bir psikolojik kitle teşkil etmez. Kitle durumuna gelebilmek için bazı uyarıcı etkenlerin bulunması lazımdır.
Şüphesiz, kalabalıklar çoğu defa cinayet işlerler, fakat çoğu defa da kahraman olurlar. Bir inancın zaferi için kolayca canlarını feda edebilirler.
Kitlelerdeki abartının hiçbir şekilde zekaya değil, hislere ait olduğunu eklemeye gerek yoktur.
Devlet Şurasında Napolyon şöyle diyordu: “Vendee harbini kendimi Katolik yaparak kazandım, kendimi Müslüman gösterdikten sonra Mısıra yerleştim, kendimi Papa’nın nüfuzunu yaymağa taraf olduğumu gösteren belge gösterecektir ki, İtalya’da papazları elde ettim. Eğer, Yahudi bir kavme hükmetseydim Süleyman’ın mabedini yeniden inşa ederdim.”
İnsan, yalnız bir yüce varlığa inandığı için dindar değildir, ruhunun bütün kuvvetlerini, iradesinin bütün itaatlerini, taassubunun (bir şeye veya bir kimseye taraf olma) ateşlerini, bir davanın yahut his ve eylemlerine rehber olmuş bir kimsenin hizmetine vakfettiği zaman, dindardır.
Ananesiz yani milli ruhsuz hiçbir medeniyet olamaz. İnsan var olduğu günden beri şu iki şeyle uğraşmıştır: Kendisine bir ananeler zinciri yaratmak ve bunların faydalı etkilerini aşındırdıktan sonra bu ananeleri yıkmak. Kökleşmiş bir anane olmadan medeniyet olmaz. Bu ananelerin yavaş yavaş değiştirilmemesi halinde de ilerleme gerçekleşmez.
Biyolojik olaylarda olduğu gibi toplumsal olaylarda da en kuvvetli müessirlerden (etkenlerden) biri zamandır. Zaman en büyük yaratan ve en kuvvetli yıpratandır.
İstatistikler eğitimin genelleşmesi oranında cinayetlerin arttığını, toplumun en körü düşmanlarının, anarşistlerin çoğunun okullarından birincilikle çıkan kimseler arasından toplandığını söyleyerek bu görüşü onaylamışlardır. Tanınmış bir hakim olan Guillot şuna dikkat çekmiştir; bin tane okumak yazma bilmeyen katile karşılık bugün üç bin öğrenim görmüş katil bulunmaktadır. Ayrıca şunu eklemektedir; cinayetlerin çoğu patrona kurumları (Sanayi işletmesi sahipleri ve ustalar tarafından yönetilen mesleki öğretim okulları) yerine geçen parasız ve zorunlu eğitim kurumlarından mezun gençler tarafından işlenmektedir.
En doğru bir isabetle Latin sıfatıyla nitelendirilen bu eğitimin birinci tehlikesi ciddi bir pedagojik hata üzerine kurulmuş olmasıdır: Bu hata, kitapları ezberlemenin zekayı geliştirdiğini sanmaktır.
Okul, gençleri hayatlarını kazanmaya hazırlayacağı yerde, onları başarıya ulaşmak için, en ufak bir gayrete gerek olmayan devlet memurluklarına hazırlıyor.
Pratikte hiçbir işe yaramayan bilgiler kazanmak, insanı isyankâr yapan en uygun araçtır. (İngilizler İngiltere’de olduğu gibi eğitim vermek için değil, yerlilere sadece bilgi vermek maksadıyla okul açtıkları zamandan beri Hindistan’da bir okumuşlar ordusu ortaya çıkmıştır. Babou denen bu okumuşlar kendilerine bir iş bulamayınca İngiliz hakimiyetinin amansız düşmanları oluyorlar. Gerek memur olsun, gerek boşta gezsin Baboularda öğretimin ilk etkisi, bunların ahlak seviyelerini son derecede alçaltmak olmuştur.)
Fikirler ancak doğal ve alışılmış çevrelerinde ortaya çıkar. Kelimelerin zihinlerde uyandırdıkları hayallerin anlamıyla bir bağlantısı olmadığından, formüller aynı kaldığı halde, çağdan çağa, kavimden kavime bu hayallerde değişiklik gösterir. Kelimeler tıpkı fikirler gibi yaşarlar.
Kelimelerin kudreti o kadar büyüktür ki, en iğrenç şeyleri kabul ettirmek için iyi seçilmiş kelimeler maksadı temin eder.
Toplum içerisinde aynı kelimeler çeşitli toplumsal tabakalar için başka başka anlamlar ifade ederler. Toplumun çeşitli tabakaları görünürde aynı kelimeleri kullanırlar, fakat konuştukları lisan aynı değildir.
Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Kitleleri hayallere çekmeyi başaranlar onlara hakim olurlar. Kitlelerin hayallerini yıkanlar, umutlarını söndürenler onların kurbanı olurlar.
Önderler, özellikle nevrotik olanlar, yaratılış olarak heyecanlı olanlar, deliliğin sınırında yaşayanlar arasından çıkarlar.
Bir insana iman aşılamak onun kuvvetini on misline çıkarmak demektir.
Fikirler, hisler, heyecanlar, inançlar kitleler üzerinde, mikropların sirayeti kadar kudretli tesirlere sahiptirler.
Hayvanlar gibi insanlar da yaratılıştan taklitçidir. Taklit, insan için bir ihtiyaçtır, yeter ki, taklit kolay olsun.
Augereau’dan daha sert, daha enerjik olan ihtilalci ihtiyar general Vandamme, Bir gün 1815’te Tuilere sarayının merdivenlerini çıkarken general Ornano’ya Napolyon hakkında şöyle diyordu: “Azizim, bu şeytan adam anlayamadığım bir efsun ile beni büyülüyor, öyle ki, ne şeytandan ne ilahtan korkan ben, ona yaklaştığım zaman bir çocuk gibi titriyorum, o zaman o beni ateşe atmak için iğne deliğinden geçirebilir.” Aklı durduran bu tesir gücü, Elbe adasından o mucizevi dönüşü izah eder. Kendisini yakalamaya gelen yeminli generallere bir kere bakması, onların direnmeden teslim olmalarına yetti, İngiliz generali Wolseley şöyle yazar: “Napolyon, krallığı olan Elbe adasından kaçarak tek başına Fransa’ya çıkar ve birkaç hafta içinde meşru kralının idaresi altında bulunan Fransa devletinin bütün kurumlarını kan dökmeksizin alt üst eder.”
Radikaller şunu keşfetmişlerdi: merkeziyetçi bir cumhuriyet kıyafet değiştirmiş bir monarşidir.
Bir kimsenin Yunanca ve matematik bilmesi, mimar, doktur, veteriner, avukat olması; ona hissi mevzularda ayrı bir ışık vermez.
Meclislerdeki basitliğin en tipik örneğini bizim Büyük İhtilalimizde Jakobenler vermiştir. Onlar için çok doğru olarak “İhtilali görmeden onun ortasından geçmişlerdi” denilmiştir.
Önderler için inanılmaz derecede abartıya başvurmakta yarar vardır.
Kanunların gittikçe artmasıyla hürriyet ve eşitliğin daha iyi korunacağı hakkında hatalı kuruntularının kurbanı olan kavimler her gün daha ağır, daha tahammül edilmez boyunduruklara kendilerini teslim etmektedirler.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, kitlelerin düşünce yapıları, nasıl yönetilebilecekleri ve daha önce yaşanan bu husustaki örnekler konu edilmektedir.
Üslup: Yazar, analitik bir anlatım yöntemi kullanmış ve konuya ait alt başlıkları titiz bir şekilde düzenlemiştir. Her ne kadar didaktik bir anlatımla kaleme alınmış olsa da, teknik tabirlere çok yer verilmeden anlaşılır ifadelerin kullanılması, eserin her yaştan okuyucuya hitap edilebilmesini kolaylaştıran bir etmendir. Bununla birlikte, örneklendirme sanatının biraz daha fazla ve etkileyici bölümlerde kullanılarak verilmek istenen mesajların okuyucuya daha iyi sirayet etmesinin sağlanacağının söylenmesi gerekmektedir.
Akıcılık: Kitabın türü de dikkate alındığında roman ve hikaye gibi olay bazlı kitaplara nazaran daha durağan olduğu aşikardır. Ancak, didaktik bir üslupla kaleme alınan böylesi bir eserin sürükleyici olması beklenmemelidir. Bununla birlikte, konular her ne kadar analitik bir yapı çatısında kaleme alınmış olsa da, kimi zaman örneklendirme eksikliği sebebiyle akıcılık unsuruna küçük de olsa menfi tesir edildiği söylenmelidir. Bununla birlikte eserin türüne göre kesinlikle akıcı sayılabilecek bir kitap olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 7,5
Akıcılık: 7
puanlarını alan eserin genel ortalaması 7,5 puandır. Eserin türü dikkate alındığında 7 barajını net bir şekilde geçmeyi başardığı görülmektedir. Spesifik branşları konu alan bir kitaba göre kesinlikle incelenmeyi hak eden etmektedir. Her yaştan okuyucunun özellikle devlet sistemindeki önemli unsurları fark etmesi için önem teşkil eden bir eser olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.
(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:
KİTLELER PSİKOLOJİSİ
Yazar: Gustave Le Bon
Yayınevi: Olympia Yayınları
Baskı: 1. Baskı
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments