YORUMLAR:
Alexander Dumas'ın en bilinen eserlerinden olan Monte Cristo Kontu, 1800'lü yıllarda geçen ve Edmund Dantes isimli baş karakterin akıl almaz hayat hikayesi ile birlikte unutulmaz bir intikam hikayesi barındırmaktadır.
Dantes, denizci olmakla birlikte son seferinden döndüğünde geminin kaptanı öldüğü için kendisi yardımcı kaptan olarak kaptanlık görevini yapmıştır. Geminin sahibi olan armatör Mösyö Morel ise, Dantes'e çok güvenmekte ve onu kaptan yapmak istemektedir. Kendisini kıskanan Danglers, ve sevgilisi Mercedes'e tutkulu bir şekilde aşık olan Fernand isimli karakterler ise, en sonunda kendisinden kurtulmak için onu Bonaparte'çı diye ihbar ederek haksız bir şekilde hapse attırırlar. Bu cezanın çekilmesinde Villefort isimli kraliyet savcısının da dönemin Bonaparte taraftarlarına olan baskıda yer alması ve babasının Bonaparte taraftarı olduğunun öğrenilmesine sebep olacak olan mektubu Dantes'in taşıdığının öğrenmesinden itibaren onun içeride kalması için kendi nüfuzunu kullanıp Dantes'i mahpus hayatına hapseder. Dantes, başına gelenlerin sebebini bir türlü anlayamamakla birlikte bir süre sonra hapishanede Faria isimli ve deli lakaplı bir rahiple tanışır. Faria, gardiyanlara kendisini serbest bırakmaları halinde büyük servetler bahşedeceğin belirtse de onu ciddiye almazlar. Dantes ile ilişkilerinin gelişmesinden sonra Dantes servetle ilgili söylediklerinin gerçek olduğunu Faria'dan öğrenir ve kaçma planı yaparlar. Ancak bu sırada Faria hayatını kaybeder. Ölmeden Dantes'e hazinenin yerini söyler ve Dantes akıl almaz bir kaçma planı ile Faria'nın olması gereken kefene kendisini koyar. Onu mezara gömeceklerini düşünürken kendisini okyanusa atılırken bulur. Ancak denizci olması sebebiyle kendisini kurtararak kaçakçı gemisine sığınır.
Bu gemide geçirdiği bir süreden sonra, hazinenin bulunduğu Monte Cristo adasına gider ve hazineyi ele geçirerek hapiste Faria'nın kendisine anlattığı olaylar zincirini birleştirip kendisine kurulan komplonun intikamını alma planını hayata geçirir. Elde etmiş olduğu hazine öyle büyüktür ki, kendisine 3 Avrupa ülkesindeki bankalar tarafından sınırsız kredi imkanı tanınmıştır. Ayrıca, Doğu'da Osmanlı padişahı ile tanışmış, batıda Avrupa'nın bazı kralları ile tanışarak nüfuzunu güçlendirmiştir. İntikam planının ilk aşamasında Danglars ve Fernand'ın o planı yaptıkları gün yanlarında olan Caderousse ile buluşur ve kendisinden Danglars, Fernand ve Villefort'un ne durumda olduklarını öğrenir. Danglars Fransa'nın en büyük bankerlerinden birisi olmuş; Fernand ise, Mösyö Morcerf olarak Osmanlı ile gerçekleşen bir savaşta ajanlıktan dolayı ödüllendirilmek suretiyle savaş madalyaları almıştır. Fernand, Dantes'in hapiste geçirdiği süreçte hedefine ulaşarak, Dantes'in sevgilisi Mercedes ile de evlenmeyi başarmıştır. Bunları öğrendikten sonra bu ailelerin arasına karışan Dantes, gerçek ismini gizlemiş ve servetinin kaynağı olan Monte Cristo adasını satın alarak kendisine kont unvanını temin etmiştir. Böylece romanın büyük bir kısmında bütün karakterler onu Monte Cristo Kontu olarak tanımıştır.
Romanın sonlarına doğru Monte Cristo, Caderousse'dan intikamını almış ve paralı olarak tutmuş olduğu Danglars'tan almayı hedeflediği intikam için karakter Cavantine'in Caderousse'yu öldürmesi ile ilk intikamını yerine getirmiştir. Zaten Caderousse'nun ölümüne sebep olan da sürekli açgözlü ve sahtekar bir kişiliğe sahip olarak Kont'un evini soyma girişimi olmuştur.
Ardından, Fernand'ın oğlu olan Albert ile ilişkiler kuran Kont, onu kendi etki alanına aldıktan bir süre sonra Albert'in babası ile ilgili gerçekleri ortaya çıkartarak Fernand'ın aslında para karşılığında Fransa'ya savaşta zarar verdiği gerçeğini haberlerde yayımlanmasını sağlar. Bunun üzerine Albert, babasının ve kendisinin itibarı için Kont ile düello gerçekleştirmek ister. Fakat bu düellodan önce dayanamayan Mercedes, Kont ile gerçekleri konuşur ve onun Edmund Dantes olduğunu bildiğini ve oğluna zarar vermemesini ister. Kont ilk başta buna yanaşmasa da sonrasında Mercedes'e olan sevgisi sebebiyle Albert'e bilerek kaybetmek için kendisini hazırlarken Mercedes bu duruma da dayanamayarak Fernand ile gerçekleri oğluna anlatır. Oğlu bunları öğrendikten sonra düello öncesinde Kont'tan özür diler. Ardından ise, Fernand'ın ölümünü hazırlayan Kont, ondan da intikamını almış olur.
Bu esnada Villefort'un evinde ise, öncelikle hizmetçileri ardından da son olarak kızı Valentine zehirlenerek hayatını kaybeder. Cinayetlerin ardında ise Madam Villefort'un aile mirasına konma arzusunun yer aldığı öğrenilir. Bu arada Valentine'a deliler gibi aşık olan Mösyö Morel'in oğlu Maximilien bu ölüm sonrasında yaşamak için bir sebep bulmakta zorlanmaya başlar. Kont'un Morel'e olan bağlılığı sebebiyle oğlu Maximilien'in intihar etmeden bir ay mühlet istemesi ve bu süre sonrasında ölümden vazgeçeceğini söylemesi üzerine babasını son anda iflastan kurtararak intihar etmekten alıkoyan Kont'un sözüne inanan Maximilen beklemeye karar verir. Bu sırada, Villefort'un geçmişi ile ilgili yüzleşmesi gereken birtakım olaylar en sonunda kendi yakasına yapışır ve Kont'un para ile görevlendirmiş olduğu kürek mahkumunun kendisini asillerden tanıtması ve Villefort'un kızıyla evlenmesi öncesinde onun Caderousse cinayetinden tutuklatılmasını sağlayan Kont, mahkeme esnasında o kişinin Villefort'un oğlu olduğu gerçeğinin de ortaya çıkmasını sağlar. Böylece hem kızını kaybeden hem de bunun üzerine bu cinayetleri işleyen Madam Villefort'u diğer çocuğu ile kaybeden Villefort aklı dengesini yitirir.
Danglars ise, servetin her şeyden daha çok değer veren bir banker olarak, büyük paralar yönetmektedir. Ancak Kont'un kendisini sınırsız kredi açması için sıkıştırması ve bu durumu diğer büyük bankacıların da yaptığını görmesi sonrasında gururuna yediremeyen Danglars'ın Kont'a da bu kredi imtiyazını tanıması ile Kont'un Danglars'ı yavaş yavaş batırma süreci başlar. Kendi gösterdiği kişileri Danglars'a tavsiye ederek, o kişilerin batmasını tetikleyen Kont, kısa bir süre sonra Danglars'ı hileli iflas yapmak durumunda bırakarak Paris'i terk etmesini sağlar. Bu esnada ise, bir grup eşkıya tarafından sevilen Kont, emir vererek yolda Danglars'ı cebinde 5 milyonluk senetler ile kaçırtır ve tıpkı kendisinin zamanında babasını açlıktan ölüme terk etmesi gibi onu da bir hücrede bütün parasını aldıktan sonra açlıktan ölüme maruz bırakır. Fakat en sonunda gerçek kimliğini ona göstererek, Danglars'ın yaptıklarından pişman olması sebebiyle onu 50 bin Frank ile serbest bırakarak bütün intikamını tamamlamış olur.
Son olarak, Maximilien'e verdiği söz uyarınca, aslında Valentine öldükten sonra Başrahip kılığında Villefort'un kızını defneden Kont, onu hapishanede öğrenmiş olduğu iksirlerden birisi ile hayata döndürerek Maximilien'in karşısına çıkarır ve onu 1 aylık bekleme müddetinin sonunda ölümden vazgeçirir. Böylece bu etkileyici intikam hikayesi son bulur.
Romanın kısa bir özeti şeklinde ifade edilen konusunu asıl akılda kalıcı ve unutulmaz bir 1500 sayfa olarak okuyucuya yansıtan Dumas, karakterlerin özelliklerini ve olay örgüsünü oldukça etkileyici hale getirmeyi başarmıştır. Bu açıdan eser, yeri geldiğinde döneminin siyasi gerçeklerinin insanları ne kadar etkilediğini gösterirken, kimi yerde toplum yapısına ilişkin büyük mesajlar ihtiva etmektedir. Hayata ilişkin de notlar kısmında görüleceği üzere, büyük mesajlar içeren eser, Osmanlı'nın o dönemlerde başlayan batılılaşma merakını dahi abes bulmaya devam ettiğini okuyuculara ifade etmiştir.
Eser, ilk bakışta her ne kadar bir intikam romanı olarak dikkat çekse de, Kont ile belirtilmek istenen temel mesajlar görüldüğünden çok daha farklıdır. Kont, ilk başta kendisine yapılan kötülükleri salt bir intikam duygusu ile cezalandırmak istese de, ulaştığı zenginlik sonrası edindiği bilgi ve tecrübelerle bu hissinde değişiklikler meydana gelir. İlk başta, içinde olan o acımasız kişi değil, 3-4 kıtanın felsefesinin terkibi ile meydana gelen ulvi bir anlayış geliştirmiştir. Bu anlayış sonucu olarak, kitabın başındaki karakterin en sonunda Danglars'ı öldürmek için bütün şartlar yerine gelmiş ve amacına ulaşmış olsa da onu affederek aslında kendi geçmişinin de tesirinden kurtulduğu bölüm gösterilebilir. Okuyucunun da fark edeceği üzere, romanın ortasındaki Dantes, o durumdaki rakibini gözünü kırpmadan öldürmekten bir an bile çekinmezdi. Dolayısıyla romanda görülen, yalnızca bir intikam öyküsü değil, bir insanın bilgi, tecrübe ve olgunluk neticesinde ulaşabileceği nirvanayı da belirtebilmesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Siyasete, insana ve hukuka ilişkin de değerli mesajlar içeren yapıtın belirli kısımlarına notlar kısmından ulaşabilirsiniz. Ne kadar özeti çıkarılmaya çalışılırsa çalışılsın kesinlikle okunması gereken eserlerden birisi olarak Monte Cristo Kontu'nun kitaplığınızda yer edinmesini tavsiye ederim.
NOTLAR:
İtalyan atasözünü bilirsiniz: Ortağı olanın patronu vardır.
Caderousse: "Bir tüy, bir mürekkep hokkası ve bir kağıt beni her zaman bir kılıçtan daha çok korkutmuştur."
Dünyanın bir bölümünü ele geçirdikten, 120 milyon kişinin farklı dillerde "Yaşasın Napoleon" diye haykırdığını duyduktan sonra, Elba Adası'nda beş altı bin kişilik bir topluluğun hükümdarı olan bir imparatora artık, Fransa'ya dönme ve tahta geçme imkanını sonsuza dek kaybetmiş bir adam gözüyle bakılıyordu. Yargıçlar siyasi başarısızlıklarından, subaylar Moskova ve Leipzig'den, kadınlar Josephine'le boşanmasından söz ediyorlardı. İmparatorun düşüşüyle değil, Cumhuriyetçi ilkelerin yok oluşuyla coşan ve zafer kazanan bu kralcı topluluk adeta hüzünlü bir rüyadan uyandığını ve hayata yeniden başladığını hissediyordu.
"Siyasette insanlar değil düşünceler, duygular değil çıkarlar söz konusudur; siyasette bir insan öldürülmez, bir engel ortadan kaldırılır, hepsi bu."
Edmund Dantes Başrahip Faria'ya "Bu dünya kaplanlar ve timsahlarla mı dolu?" diye sorduğunda "Evet ama iki ayaklı kaplanlar ve timsahlar diğerlerinden daha tehlikelidir." cevabını almıştır.
Bu dünyada yalnızlığa itilmiş olan Dantes bazen şiddetli bir yalnız kalma ihtiyacı hissediyordu. Zaten hangi yalnızlık gece karanlığında, enginliğin sessizliğinde ve Tanrı'nın bakışları altında denizde tek başına yol alan bir gemininki kadar dokunaklı ve şiirsel olabilirdi?
Roma'da işlerin yürümesi ya olasıdır ya da imkansızdır. Size imkansız denmişse artık yapacak bir şey yoktur. Paris buna daha elverişlidir: Bir iş olamıyorsa iki katı ödenir ve isteğiniz hemen o an yerine getirilir.
Tavoletta infazlardan bir gün önce her sokak köşesine asılan tahta levhalardır, üzerilerine mahkumların isimlerinin, mahkumiyet nedenlerinin ve cezalarının nasıl infaz edileceğinin yazıldığı bir afiş yapıştırılır. Bu ilanın amacı dindarları, mahkumlara içten bir pişmanlık bahşetmesi için Tanrı'ya dua etmeye çağırmaktır.
Monte Kristo Kontu (Edmund Dantes) "Bana infazlar hakkında Avrupalılardan söz etmeyin, bundan hiçbir şey anlamıyorlar ve gerçekten de acımasızlığın çocukluk ya da daha doğrusu yaşlılık evresini yaşıyorlar. Ne kadar çok ölüme tanık olunursa, ölmek o kadar kolaylaşır, bana göre ölüm bir işkence olabilir ama günahların bedelinin ödenmesi değildir. Bir bireyin ölümüyle temelinden sarsılan toplum ölümün intikamını ölümle alır ama bir insanın, toplumun hiç umurunda olmaksızın, ona az önce sözünü ettiğimiz intikamın yeterli aracını sağlamaksızın yüreğini parçalayan milyonlarca keder yok mudur? Türklerin kazığının, İranlıların fıçılarının, İrokualıların sinir uçlarına bağlayıp çevirdikleri çubukların çok hafif işkence yöntemleri olarak kalacağı ve yine de kayıtsız toplumun cezasız bıraktığı suçlar yok mudur? Her konuda üstadımız, düşleri yaşama ve gerçekleri cennete dönüştürmeyi bilen yaradılıın o seçilmiş varlıkları olan Doğuluların dedikleri gibi, göze göz, dişe diş."
Demek Kont'un hayatta en ilginç şeyin bir ölüm sahnesi olduğu hakkında söyledikleri doğruydu. Bununla birlikte, gösterinin törenselliğinin gerektirdiği sanılan sessizliğin yerini, kalabalıktan yükselen, kahkahalardan, yuhalamalardan ve neşeli çığlıklardan oluşan büyük bir gürültü almıştı; bu infazın, Kont'un dediği gibi, halkın tamamı için karnavalın başlangıcından başka bir anlam taşımadığı çok açıktı.
Kont " Şuraya bakın, işte bu çok ilginç, işte kaderine boyun eğmiş, cellat kütüğüne yürüyen, bir alçak gibi ölecek adam, evet bu doğru ama ölüme doğru hiç direnç göstermeden, hiç yakınmadan yürüyordu: Ona bu ani gücü verenin ne olduğunu biliyor musunuz? Onu teselli edenin ne olduğunu biliyor musunuz? Cezasını sabırla kabullenmesini sağlayanın ne olduğunu biliyor musunuz? Bir başkası onun sıkıntısını paylaşıyordu; bir başkası da onun gibi ölecekti! İki koyunu kasaba, iki öküzü mezbahaya götürün ve ikisinden birine diğerinin ölmeyeceğini anlatmaya çalışın, koyun sevinçle meleyecek, öküz keyifle böğürecektir ama insanın, Tanrı'nın kendi görünümüne bir biçim vermek için yarattığı insanın, Tanrı'nın ilk, yegane ve en yüce görevi olarak yakınlarını sevmeyi dayattığı insanın, Tanrı'nın düşüncesini ifade etsin diye ses verdiği insanın arkadaşının kurtulduğunu öğrendiğinde atacağı ilk çığlık bir sövgüden ibaret olacaktır. Doğanın başyapıtı, yaratılığın kralı olan insanı kutlamak gerekir!" demiştir.
Franz ile Kont arasında idam sonrasında Franz'ın o esnada kendisinden geçerek bayılması akabinde geçen konuşmada Kont "Onun için de bir düştü; sadece o uyuyakaldı, oysa siz uyandınız, hanginizin daha şanslı olduğunu kim söyleyebilir?" Franz ise "Peki ya Peppino (Ölümü son anda Kont'un talebi ve ödemesi ile iptal edilen mahkum), ona ne oldu?" diye sordu. Kont ise "Peppino kendini hiç umursamayan makul bir gençtir; kendileriyle ilgilenilmediğinde öfkelenen insanların aksine genel ilginin arkadaşı üzerinde yoğunlaşmasına çok sevindi ve böylece bu fırsattan, kendisine eşlik eden saygıdeğer rahiplere teşekkür bile etmeden kalabalığın arasına sızıp ortadan kaybolmak için yararlandı. İnsan hiç kuşkusuz çok nankör ve bencil bir hayvan..." Franz sonrasında "Böyle bir şeyi gördüğüm için çok memnunum ve siz Sayın Kont'un söylediklerini şimdi anlıyorum: bir kez böyle bir gösteriye alışıldığında heyecan sadece bu şekilde yaşanabilir" demiş Kont ise "Ayrıca kişilik incelemeleri sadece o anda yapılabilir, cellat kütüğüne çıkan ilk basamakta ölüm, yaşam boyunca taşınan maskeyi söküp alır ve böylece gerçek yüz ortaya çıkar. Andrea'nın gerçek uüzünü izlemenin güzel bir şey olmadığını kabul etmek gerek... İğrenç soytarı! " demiştir.
Eskiden rengarenk uzun elbiseleri ile son derece zarif görünen Türkler, şimdi düğmeli mavi redingotları ve kendilerini kırmızı tıpalı şarap şişesi gibi gösteren Yunan fesleriyle iğrenç bir görüntü sergilemiyorlar mı?
İdamdan kurtulduktan sonra Kont ile karşılaşan Peppino Kont'un ellerini öperek kendisine olan minnet duygularını gösterince Kont "Ah! Vay canına! Hayatını kurtardığımı henüz unutmamışsın! Garip... oysa üzerinden bir hafta geçti" deyince Peppino "Hayır ekselans, bunu hiçbir zaman unutmayacağım" dediğinde Kont "Hiçbir zaman çok uzun bir süre! Yani senin sandığından daha uzun bir süre." diye cevap vermiştir. (Birinci Cildin Sonu)
Danglars'ın kızı Eugiene Paris'ten kaçtıktan sonra Danglars ile görüşen Kont ona "Sevgili Baron, tüm servetini evlattan ibaret olanları perişan eden aile acıları, bir milyoner için katlanılabilir acılardır. Becerikli insanlar, filozofların boşu boşuna söyledikleri şeyleri her zaman yalanlarlar: Para birçok şeyi teselli eder ve siz, tüm güçlerin kesişim noktası olan finans dünyasının kralı olarak bu yüce tesellinin erdemine inanırsanız, herkesten daha çabuk teselli bulmanız gerektiğini anlarsınız" demiştir.
Kont, Mösyö Morel'in oğlu Maximillien'in kendisinin gerçek kimliğini öğrendikten sonra öldürülen sevgilisi Valentine için yasına dönmeye başladığını fark ettikten sonra onun omzuna dokundurarak "Maximilien, yeniden insana dönüşüyor musun?" demiş ve cevaben "Evet çünkü ızdırap çekmeye başlıyorum" demiştir.
Mösyö Danglers'ın hileli iflas için ülkeden kaçarken eşine bıraktığı mektupta eşine "Çünkü kadınlar sarsılmaz bir güvenlik içgüdüsüyle donanmışlardır, bizzat icat ettikleri bir cebir hesabıyla her şeyi açıklarlar. Sadece kendi hesaplarından anlayan ben, hesaplarımın beni yanılttığı gün ne yapacağımı bilemedim." demiştir.
İnsanların içgüdüleriyle kavradıkları ama zihinleriyle yorum yapamadıkları durumlar vardır; bu koşullarda en büyük şair en tutkulu ve en doğal çığlığı atan kişidir. Kalabalık bu çığlığı hikayenin tamamı olarak algılar ve bununla yetinmekte de haklıdır, hatta gerçek olduğunu anladığında bu hikayeyi yüce bulmakta daha da haklıdır.
Kont, Maximilien'e "Kaybettiğimiz dostlarımızın ruhları toğrağın içinde dinlenmiyor, onlar yüreğimize gömüldüler ve her zaman onların yanında olmamız için böyle olmasını Tanrı istedi. Benim bana daima böyle eşlik eden iki dostum vardır: Biri yaşamın, diğeri ise allımın bana verdikleri. İkisinin ruhu da içimde yaşar. Tereddüde kapıldığımda onlara danışırım ve bir iyilik yaparsam, bu onların tavsiyeleri sayesinde gerçekleşir.
Madam Morcerf ya da orijinal adı ile Mercedes Kont'a "Benim hiçbir şeye ihtiyacım yok, sadece iki mezar arasında yaşıyorum. Bu mezarlardan biri uzun zaman önce ölen ve sevdiğim Edmond Dantes'e ait! Sevmek sözcüğü solmuş dudaklarına yakışmıyor ama yüreğim onu hala hatırlıyor ve onun hatırasını asla kaybetmek istemem. Diğer mezar ise Edmond Dantes'in öldürdüğü adama ait, cinayeti onaylıyorum ama ölü için dua etmem gerek." demiştir.
Maximilien, Kont'a "Kont, insan ölürken kendini kötü hissediyor mu?" diye sorduğunda Kont " Evet, hiç kuşkusuz, inatla yaşamak isteyen o ölümcül kılıfı aniden yırtarsanız kendinizi çok kötü hissedersiniz. Bedeninizi bir hançerin fark edilmez dişlerinin etkisiyle inletir, beyninizi yolunu şaşırmaya her an hazır olan o akılsız mermiyle delerseniz, elbette acı çekersiniz ve umutsuz can çekişmenizin ortasında bu kadar pahalıya mal olan bir huzurdan daha mükemmel bulacağınız hayatı berbat biçimde terk edersiniz." demiştir. Bunun üzerine Maximilien "Ölüm, kendisiyle iyi mi köyü mü ilişki kurduğumuza göre ya bizi yavaşça beşikte sallayan bir süt anne gibi dosttur ya da ruhu bedenden şiddetle söküp alan bir düşmandır" çıkarımında bulunmuştur.
Edmond Dantes, Monte Cristo Kontunun son notunda ise "Bu dünyada ne mutluluk ne bahtsızlık vardır, sadece bir durum diğeriyle kıyaslanır, hepsi bu. Maximilien, yaşamanın ne kadar güzel olduğunu görmek için ölmeyi arzu etmeyi bilmek gerekir." demiştir. (İkinci Cildin Sonu)
DEĞERLENDİRME:
Konu: 1800'lü yıllarda geçen ve Edmund Dantes isimli baş karakterin akıl almaz hayat hikayesi ile birlikte unutulmaz bir intikam hikayesi konu edilmektedir.
Üslup: Yazarın üslubu fazla dikkat çekmese de, bazı yerlerde sade bir anlatımla çok fazla şey anlatmayı başaran yalın ama yoğun bir üslup tercih edilmiştir. Bununla birlikte, kimi zaman, olay zincirinin okuyucuya aktarılması aşamasında bazı bölümler arasındaki ani geçişlerin heyecan faktörünü yarıda bırakmasına da sebep olduğu söylenebilir.
Özgünlük: Yazıldığı döneme göre, detayları ve karakterleri ile hem gerçekçi hem de özgün olmayı başaran nadir romanlardan birisi olduğunu söylemek gerekmektedir. Fakat, bu özgünlük bilim kurgu kitaplarındaki gibi yaratıcı düşüncenin sonucunda daha önce işlenmeyen bir konudan değil, insan hayatında görülebilen olaylar üzerine özgün bir eser meydana getirilmesi açısından değerlendirilmesi gereken bir unsurdur.
Karakter: Eserin en önemli ve en değerli unsuru, kesinlikle karakterlerdir. Edmund Dantes'in enteresan yaşam hikayesinde 14 yıl boyunca hapiste kalması aşamasında yaşadığı duygu ve düşünceler ile diğer karakterlerin iç dünyası tek tek okuyucuya aktarılmıştır. Ayrıca olay örgüsünün etkileyici olması için adeta bütünleyici parça olan karakter unsuru bu eserde olabileceği en iyi seviyesinde kullanılmıştır. Bütün karakterlerin, zayıf noktaları, zaafları ifade edilirken, Kont'un dahi kimi zaman hatasızmış gibi bir izlenim uyandırsa da birtakım konularda eksik kalmış olduğu okuyucuya adeta ders verircesine ifade edilmiştir.
Akıcılık: Eserin 1500 sayfa olması ve olay örgüsünün uzun bir şekilde ele alınması sebebiyle sürükleyici bir roman arayanlar için bütün kitabın akıcı bir şekilde ilerlediğini söylemek doğru olmayacaktır. Aksiyon bölümlerinden önce kimi zaman okuyucuya gereksiz gelebilen bölümlerin de bulunması eseri tam anlamıyla akıcı olmaktan uzaklaştıran etmenlerden birisi olsa da, birçok roman türüne ilişkin nitelikler barındıran zengin bir eserin bu bakış açısıyla okunduğunda sürükleyici olduğu da sürüklenebilir.
Genel: Yukarıda belirtilen unsurlar kapsamında 10 puan üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8.5
Üslup: 8
Özgünlük: 8.5
Karakter: 9.5
Akıcılık: 7.5
puan alan eserin ortalama puanı ise, 8.4'tür. Yorumlar bölümünde de bahsettiğim üzere, eserin karakterlerin tahlili ve hayata bakış açısını değiştirebilecek yaklaşımlar dikkate alındığında muhakkak okunması gereken bir roman olduğunu söylemek gerekir.
(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:
MONTE CRİSTO KONTU I-II. CİLT
Yazar: Alexander Dumas
Basım Tarihi: 5. Basım
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments