YORUMLARIM:
H.G Wells tarafından kaleme alınan eserde, yazarın 1. Dünya Savaşı’na ilişkin görüş ve düşünceleri konu edilmektedir.
Dünya Savaşı’nın özellikle Avrupa’nın haritasının tam manasıyla çıkarılabilmesi için önemli bir araç olduğunu dile getiren yazar, bu fırsatın değerlendirilmezse başka savaşlara da gebe olacağını ifade etmiştir.
Bununla birlikte, İngiliz yazarın özellikle devlet kademelerinde önemli tanıdıklarının olduğu hayatı araştırıldığında ortaya çıkacaktır. Bu yüzden devlet içindeki işleyişi ve ülkenin politik değerlendirmelerini de sağlıklı bir şekilde tahlil etmek isteyenler için önemli yazarlardan birisi olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Avrupa’daki ilk paylaşımın düzgün yapılmaması ve kıtanın genelinde yaygınlaşmış vaziyette insanları rahatsız eden Yahudi düşmanlığına ilişkin de kısa bir bilgilendirme yapmıştır. İkinci Dünya Savaşında Stefan Zweig ve birçok Yahudi’nin kurtarılıp İngiliz vatandaşı yapılmasında büyük payı olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir.
Yine, Almanlara karşı da birçok tahlil gerçekleştiren yazarın özellikle bazı İngiliz güzellemelerine fazlaca yer vererek monarşinin dahi tek korkulmayan yüzü olarak kendi ülkesini göstermesi, dünyaya “dağıtmaya” çalıştıkları demokrasi hikayesini örtmek için kullanılan bir perde olarak kendisini açıkça göstermektedir.
Almanların halkından değil ancak devletinden kurtulması gerektiğini ifade eden yazar, bu gibi söylemlerini aynı zamanda Rus milliyetçiliğinin önüne geçilmesi konusunda dile getirmekten imtina etmemiştir. Bu söylemler ile asıl gayenin, doğu ve batı ülkelerindeki potansiyel İngiliz rakiplerinin önüne engel koymak olduğunu dolaylı olarak ifade ettiği de kısaca söylenebilir.
Özellikle adalar konusunda Yunanları orada geçici olarak görmekten sorun duymayıp Balkan harbinden sonra o bölgedeki egemenliği tesis etmek için Türkiye’nin hatasını beklemesi de diğer ülkelerin planlarının, entelektüelleri tarafından dahi ne kadar benimsendiğinin bir göstergesi olarak telakki edilebilir.
Rus düşüncesinin ortadan kaldırılmasının o zamandan beri İngilizlerin hedefinde olduğunu da açıkça ifade eden yazar, dini ve geleneksel duygulardan arındırılmış bir beynelmilel toplum yaratma gayesinin 20. yy başlarından itibaren ihdas edilmiş bir hedef olarak gösteren kişiler arasında gözükmektedir.
Böylece yazarın savunduğu düşüncenin devletlerin ve toplumların gelenek ve göreneklerinin yok edilerek, gerek ekonomik gerekse de kültürel istilanın planlarını yapan bir anlayışa sahip olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Kitabın sonundaki sözünün de bunu açıkça ifade etmesi diğer açıklamaları daha da açık bir şekilde anlamamız konusunda yardımcı görevi üstlenmektedir.
Yazar özellikle, doğu ülkelerinin aydın kesimlerinin belirli bir kalıba sokularak toplumun diğer taraflarına yön göstermesi gerektiğini ifade etse de, bu kesimin batıya yönelik bir kesim olması gerektiğinin entelektüel değerlendirilmek için önemli bir kıstas olduğunun da altını dolaylı olarak çizmektedir. Özellikle Ruslara ilişkin verdiği örnekte, toplumun yalnızca belirli bir kesiminin modern ve aydın bir şekilde yaşadığı ve bu kişilerin batılılara benzediğinin ifade edildiği görülmektedir. Bunun yanında diğer kesimlere ise, cahil ve kesinlikle kontrol edilerek istenilen düzeye getirilmesi gereken topluluk olarak bakılması ülkemizin yakın geçmişine ilişkin yapılan girişimler hakkında da fikir sahibi olmamızı sağlayabilir.
Görüleceği üzere, yalnızca Türkiye gibi doğu devletlerinin değil, Rusya, Almanya ve Macaristan gibi eski imparatorlukların da İngiltere desteğiyle nasıl küçültülerek yıkılması gerektiğinin kısa bir anlatımını yapan eserin, bütün dünya insanları tarafından anlaşılması gerekiyor. Çünkü kullanılan tekniklerin pek değişmediği kitaptan da açık bir şekilde anlaşılabiliyor.
Sonuç olarak eser, her Türk gencinin okuyup ülkesi ve topraklarına ilişkin nelere sahip çıkması gerektiğini neleri devam ettirip gerçek düşmanlarının kim olduğuna dair bilgi edinmesi için kesinlikle okunması gereken önemli eserlerden birisi olarak telakki edilebilir.
ALINTILARIM(*):
Fakat şu bilinsin: Avrupa’nın mücadelesi Alman Devletiyledir, Alman halkı ile değil; ırkla değil sistemle. Alanya’nın eski gelenekleri gayet medeni ve barış yanlısıdır.
Alman, doğuştan iyi asker değildir; düzenli ve itaatkardır, ancak çevik ve kurnaz değildir. Tek meşhur askeri başarısından beri (1870 ve 1871’de Paris’i kısa süreliğine işgal etmeleri) modern harpın koşulları neredeyse tamamen değişti. İtaatkar er kitlelerinin yerini, bireyselleştirilen askerlerin çevik girişimciliği aldı.
Alman ordusu, mecburi askerlik yandaşlarının bir hayalidir; çağdaş koşulların yirmi yıl gerisinden gelen bir ordudur.
Lort Maffick, semtinde ne kadar un varsa satın aldı; un denen şey tarih oldu. Şimdi de Lort Maffick, yoksul komşularına (Artık tüm zenginler bu bahaneyi kullanacak.) dağıtmak için satın aldığını açıklıyor, fakat bu şekildeki bir satın alım hem fiyatlar hem de Lort Maffick’in itibarı için kötü. İngiltere’nin yüzleştiği mevcut tehlike Alman ordusu veya Alman filosu değildir, toplumumuzun ahlaki açıdan çürümüş olan bu sınıfıdır.
Şu andaki erzak sorununun, kıt görüşlü zenginlerin ve kurnaz tüccarların oluşturduğu yapay bir sorun olduğu unutulmamalı.
Weltpolitik, İmparator II. Wilhelm döneminde Alman İmparatorluğu tarafından benimsenen emperyalist dış politikaydı.
Kraft’ın bize öğretmek istediği ilk şey Gümrük Vergisi Reformuydu, “yabancıdan vergi almak”. Tek kuruş ödemeden zengin oluyorsunuz. İthal edilen mallar sayesinde ulusal bir gelir elde ediyorsunuz ve ayrıca, gümrük vergisi ithalatı engellendiğinden ötürü iç ticaretini gelişiyor. Bir taşla (farklı yöne uçan) iki kuş.
Tanımakta olduğumuz bütün imparatorlar ve krallar, Cumhuriyet koşullarına nazaran daha doğal, tehlikeli ve yoğun bir hırs taşıyor. Bizim monarşimiz bu kuralı bozan ek istisna. Bu savaş merkezlerini çoğaltmamız için hiçbir neden yok.
Avrupa haritası hakkında kafa yormazsak, kısa süre içinde amacı olmayan savaşlar vermeye devam edeceğiz. İşte bu yüzden biz özgür İngilizler, hepimiz Avrupa’nın yeni haritasını çizmeliyiz, önce kağıda, ardından da dünyanın üzerine.
Gerçekten çaresiz ve cahil bir kitle. Bu köylülerin üstünde gayet aydın ve zeki insanlar yer alıyor. İçinde yaşadığımız Batı topluluğunu yalnızca onlar yansıtıyor. Köylü kitlesinin zihniyetini ve bedenini kontrol etmek için başlıca I. Petro tarafından pekiştirilen hükümet makinesinde yer alan yetkililerden veya bu makineye hiç istemeden bağlı kalan, düğümlenen kişisel bireylerden oluşuyorlar. Bu yapının başında, girişim kuvveti bireysel hünerleri ile ölçülen trajik figür Çar var. Anlattıklarım Rusya’nın kısa özetidir ve başka bir ulusa benzemez.
Halkına okumayı öğretmeli, okullarını çoğaltmalı ve üniversitelerin sayısını artırmalı; bu şekilde şu an korktuğumuz Rusya tamamen farklı bir ülkeye dönüşür. Gelenekçilik yumruğunu gevşetmeli, resmiyetin bakış açısı entelektüel bir şekilde değiştirmeli, dindar tutuculuk terk edilmeli… Kısacası “Rus düşüncesi” tamamen ortadan kaldırılmalı.
Çıkarcılıklarına hakim olamayan Yahudiler yetişmemiş insanlık tarafından nefret edilmeye açık.
Rusya’nın gerçekten tehdit ettiği tek bir medeni ülke var ve o da İsveç. İsveç’in kömür ve demir madenlerini ele geçirmek Rusya’nın yararına olurdu.
Epir ve Kıbrıs adalarındaki Yunan varlığı telafi edilebilir. Bulgaristan için de Makedonya mevcut. İki kuzey ülkesinin doğal genişlemesinin herkes farkında ve eğer Türkiye, bu kriz anında aptalca bir hamle yapar veya bocalarsa, devamında gelecek olan doğal ve mantıklı düzenlemeler mümkün olabilir. Bu ülkelerin bizim hamle yapmamıza engel olmasının tek nedeni ilk Balkan Birliğinin yıkılması ve artık güven vermemesi.
Bu savaşın tüm gerçeklikleri akılla ilgilidir. Kültürler arası bir çarpışmadır ve başka bir şey değildir.
Tüfekler yalnızca öldürür ve onların yenilerini alacak başkaları doğar, bizim asıl amacımız fikirleri öldürmek. Savaşın nihai gayesi propaganda, belirli inançların ve yerlerine geçecek olanların yok edilmesi. Mantıklı insanların yapması gereken şey bu propagandayı üstüne almasıdır.
İnançsız mantık şeytandır, fakat mantıksız inanç, paslı kılıçlar kuşanan ihmalkar bir melektir. Bu Avrupa faciası, zayıf ancak erdemli Hristiyan iradesinin trajedisidir.
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, yazarın 1. Dünya Savaşı’na ilişkin görüş ve düşünceleri konu edilmektedir.
Üslup: Yazarın diğer eserlerinde görülen sade ve net anlatımının bu kitabında da görüldüğü aşikardır. Ancak anlatımda bir kronolojik sıranın olmadığının ifade edilmesi gerekmektedir. Bu durum da bazı olaylar arasındaki geçişlerin ani olması sebebiyle okuyucuda dikkat dağınıklığına sebep olabilmektedir. Bununla birlikte, daha çok düşünce ve görüşlerin ifade edilmesinde dünya tarihinden bazı örneklerin de verilmesi, okuyucu ile iletişiminde daha anlaşılabilir ve somut verilere dayanmasını sağlamıştır. Bu husus da, özellikle bu kategorideki eserlerde okuyucuyu içine çekmek için önemli bir unsur olarak görülebilir.
Akıcılık: Eser, başından sonuna kadar üslubunun da etkisiyle akıcı bir anlatıma sahiptir. Yalnızca anlatımdaki kronolojik akış hissinin çoğunlukla olmaması bazı bölümlerde anlam bütünlüğünün tesis edilmesi konusunda okuyucuya zorluk çıkarabilmekte ancak verilmek istenen mesajları hiçbir şekilde etkilememektedir. Bununla birlikte eserin, konusu ve türü bakımından sürükleyici olmasının beklenemeyeceğinin de ifade edilmesi gerekmektedir.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 7,5
Akıcılık: 8
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 7,8 puandır. Eser görüleceği üzere, 7 barajının üzerine çıkarak neredeyse 8 puana yaklaşmaktadır. İçerdiği önemli ders niteliğindeki anlatım ve mesajlar sebebiyle her yaştan insanın okuması gereken kitaplardan olduğunun tekrar ifade edilmesi gerekmektedir.
(*) : Alıntılarım başlığındaki bütün kısımlar:
TÜM SAVAŞLARI BİTİREN SAVAŞ
Yazar: H.G. Wells
Yayınevi: Maviçatı Yayınları
Baskı: 1. Baskı - 2022 İstanbul
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments