top of page

TOPRAK ANA - CENGİZ AYTMATOV



YORUMLAR:

Cengiz Aytmatov'un kaleminden çıkmış olan bu şaheseri kendi kelimelerimle yorumlamaya çalışmak birtakım yerlerde esere haksızlık olabilir ancak şimdiden maruz görülmesini temenni ediyorum. Özellikle Türklerin okuması gereken, kültürümüze değerlerimize, vatan ve millet anlayışımız ile aile mefhumlarımıza yaklaşımları geldiğimiz topraklarda anlatan bu romanda Türk olmanın anlamını ve birtakım detayları fark etmemiz sağlanıyor.


Öncelikle eser, İkinci Dünya Savaşı öncesi ve esnasını konu edinerek Kırgızistan'da yani zamanın SSCB yönetiminde olan topraklarda geçiyor. Tolgonay isimli ana karakterin ağzından anlatılan eserde, ana karakter anne, eşi Suvankul, 3 oğlu en büyüğünden itibaren saymak gerekirse; Kasım, Maysalbek ve Caynak ve gelini Aliman'ın yani bir Orta Asya Türk ailesinin yaşadıkları anlatılıyor.


Yazar, bütün karakterlerin en başta tahlillerini yaptıktan sonra konuya girerek, olay akışında, günümüzde ekmeğin kutsallığının nereden ve neden meydana geldiğini, Türkler olarak aile ve vatanımıza bakış açımızı çok kapsamlı ve dokunaklı bir şekilde işlemeyi de ihmal etmiyor.


Vatan ile Türk'ün bağının adeta bir evlilikmiş gibi iyi günde de kötü günde de muhafaza edilmesi gereken mukadder bir değer olduğu dokunaklı sözlerle belirtiliyor. Ayrıca, Türk aile mefhumunun da İslamiyet ile birlikte son şekline gelerek birçok mücadele ve çabaya rağmen neden toplumumuzun aile kültürünün yıkılamadığını, aslında bu kavramın yalnızca Türkler için değil, evrensel bir aile anlayışı olması gerektiği de okuyuculara hissettiriliyor.


Savaşın yıkıcılığı ise, okuyucunun adeta içine çekilerek kendisini bütünleştirdiği hadiseler zinciri ile teker teker gözler önüne seriliyor. 4 erkekli bir ailenin tarım işleri ile bölgedeki birçok insanı da kendilerini de geçindirdiği bir zamandan, bir anda evin erkeklerinin savaşta kendilerini gözlerini kırpmadan feda etmeleri ve ardından Türk toplumunda kadınlara verilen bir değerin neticesi olarak bölge idaresi ve sorumluluğunun kadınlara düşünülmeden atfedilmesi de takdire şayan bir unsur olarak gözlere çarpıyor. İslamiyet sonrası her ne kadar Türk devletlerine ve diğer Müslüman devletlere kadınlara değer verilmemesi yönünden tenkitler ile zarar verilmeye çalışılsa da hem İslam hem de Türk kültürünün kadını esasında baş tacı yaptığı ve erkeğin kadını ve vatanı için her şeyi göze alabileceğini de açıkça ifade eden bir eser göze çarpıyor.


Bunun yanında ailenin annesi ve ana karakter Tolgonay'ın oğullarını ve eşini kaybettiğinde bazen metanetli duruşunu bozmadan yalnız başına matemini yaşadığını bazen ise, bu acıya dayanamayarak feveran ettiği bütün gerçekliği ile gözler önüne serilerek okuyucuya duygusal anlar yaşatılıyor. Bu yönden eser, hem duygusal hem de ülküsel olarak Türkler ve onların hayat anlayışlarına dair büyük ipuçları ihtiva ediyor. Ayrıca, ekmeğe verilen kıymetin temelinin ise, onun bir hayat kaynağı, bir emek mahsulü olduğu okuyucuya tekrar hatırlatılarak neden ekmeğin mukaddes değerlerimizden birisi olduğu uzun ve dokunaklı satırlar ile anlatılıyor.


Kitabın sonunda ise, trajik bir şekilde meydana gelen düşük hadisesi ve gelin Aliman'ın eşi Kasım'ı kaybettikten sonra bir eşkıya tarafından hamile bırakılsa da kayınvalidesi Tolgonay tarafından sahip yine de sahip çıkılması, doğum esnasında hayatını kaybetmesi şüphesiz kitabın en etkileyici sahnelerinden birisi olarak dikkat çekiyor. Bir diğer kısım ise, ortanca oğlan Maysalbek'in annesine yazdığı mektup ile köyden geçen trenden annesi ve yengesine el sallayarak annesine hatıra olarak asker şapkasını atması ve akabinde Tolgonay'ın Toprak Ana ile olan hüzünlü konuşmasının olduğu belirtilebilir.


Her ne kadar, kitabı okumayanlarınız için fazlaca şey anlatmış olsam da, bu kitap ile ilgili bütün detayları anlatsam dahi Cengiz Aytmatov'un kaleminden okunmadan değeri idrak edilemeyecek bir eserle karşı karşıya olduğunuzu ifade etmem gerekiyor. Bu sebeple, değerlendirmelere geçmeden dahi bu kitabın muhakkak okumanız gereken bir eser olduğunu ifade etmeyi kendime borç biliyorum.


NOTLAR (*):


  • Suvankul'un okumayı öğrenmesi aşamasında işler hem karışık, hem pek eğlenceliydi. Ne kadar güç olursa olsun, sonunda Suvankul başardı, amacına ulaştı.

  • O anda dünyanın en mutlu insanının ben olduğumu söyleyebilirim. Ama beni en çok sevindiren, mutlu eden şeyin ne olduğunu bilmiyordum: Suvankul'un köye ilk traktörü getirmiş olması mı, o gün çocuklarımızın nasıl büyümüş olduklarını, babalarına nasıl da çok benzediklerini görmek mi?

  • Bozkırı ağustosböceklerinin cırlak sesleri doldurdu. Bu durum başlangıçta biraz sıkıcıdır, ama bir defa çevrenizin ve seslerin temposuna girdiniz mi her şey çok iyi olur.

  • Hayatımda pek çok yıl, hasadın ilk gününde ilk üründen yapılan ekmeği yedim. Her defasında ilk lokmayı ağzıma götürürken bir ibadeti, kutsal bir görevi yerine getirmiş gibi duygulanmışımdır. Bu ekmek, iyi kabarmamış bir hamurdan yapıldığı için kaskatı olsa da, bize eşsiz gibi gelirdi. Güneş kokusui taze saman kokusu ve duman kokusu karışmıştır hamuruna. Ekmeği aldım, duamı okudum ve ilk lokmamı ısırdım. Bambaşka bilinmeyen bir tadı ve kokusu vardı bu ekmeğin.

  • Kuvas: Malt, çavdar unu ve şekerden yapılan ekşi bir içecek.

  • Terennüm Etmek: Güzel ve alçak sesle şarkı söylemek

  • Delişmen: Deli, dolu kimse, şımarık

  • Bir ananın mutluluğu milletin mutluluğundan doğuyor, aynı kökten olan ağacın dalları gibi bir kökten geliyor. Kaderi de onun kaderiyle bir oluyor. Ne olursa olsun milletim yaşıyor, ben de yaşıyorum.

  • Oğlu Caynak için Tolgonay: "Sabırsızın tekidir bizim Caynak. Toplantılardan birinde, yeni mahalledeki yeni yola Komsomol Yolu adını vermişler. Alimna da ona takılıyor: "Nasreddin Hoca gibi sen de daha çocuk doğmadan adını koyuyorsun" diyor. Önce evleneceksin, sonra bir ev kuracaksın, yolunu belirleyecek ve ondan sonra bir ad vereceksin.

  • Başkarma: İdare etmek, baş etmek, yol göstermek

  • Kolhoz: Eski SSCB'de tarım üretim kooperatifi

  • İkinci dünya savaşının başladığı haberinden sonra bizim için başka bir hayat başladı. Fakat o yaz ayrıca, altın başaklar ufuklara kadar uzanıyor, biçilmelerini bekliyorlardı. O ne bereketti Allahım! Hasadı bir an önce kaldıralım diye acele ederken ne kadar da zarar verdik tarlalara! Başakları çiğniyor, yol boyunca sapları döke saça taşıyorduk. Sonra da arabaları hızla sürerek ve yine döküp saçarak batözlerin bulunduğu yere götürüyorduk. O ziyankarlığı görmek yüreğimi kabartıyordu. Ama her gün bundan da beter olaylara tanık oluyordu: Köyümüzden her gün birkaç erkek bayraklarla cepheye uğurlanıyor, bu yüzden kalanların işi artıyor ve durup dinlenmeden çalışıyorlardı. Cepheye gidenlerden dolayı adamlar ne kadar azalsa da kalanların yapacağı işler de o kadar çoğalıyordu. Kasım, zavallı oğlum, insanüstü bir çaba ile bütün işleri tek başına bitirecekti sanki. Oysa günler çabuk geçiyor ve işler bitmiyordu. Ama o çılgınlar gibiydi, kendinden geçmişti. Bakışlarındaki öfkeden çok iyi anlıyordum ki sonuna kadar dayanacak, işinin başından son dakikaya kadar ayrılmayacaktı. Ee, o son dakika da geldi bir gün. O gün Aliman koşa koşa biçerdöverin yanına gitmişti. Döndüğü zaman beti benzi atmış, başı öne düşmüştü: Onu da çağırdılar, yol kağıdını aldı!

  • Burada cepheye uğurlananlar arasında gerçekten cesur, açık yürekli yiğitler de vardı. Kırgız Türküleri, sonra Rus şarkıları, daha sonra hepsi birden Katyaşa'yı söylediler. Bu şarkıyı ben o gün, işte orada duyup öğrenmiştim.

  • Suvankul semavere su koydu, çok demli bir çay yaptı, yanıma oturup bunu içmemi isterken şunları söyledi "Bak Tolgonay, sen ve ben kimdik? Halkımız sayesinde büyüyüp adam olmadık mı? Öyleyse iyi ve kara günlerde beraber olacağız, mutluluğu da felaketi de paylaşmasını bileceğiz.

  • Suvankul, Kasım'ı askere uğurlamadan hemen önce gelinine yaklaştı ve "Hadi Aliman, yola kadar uğurla kocanı. Biz burada vedalaşacağız, burada ayrılacağız. Onu geciktirmek istemiyoruz." Suvankul bu defa oğlunun elini tuttu "Gözlerimin içine bak oğlum." Birbirlerinin gözlerinin içine baktılar. "Anladın mı?" dedi Suvankul. "Anladım baba" dedi Kasım. "Hadi şimdi git, Allah'a emanet ol"

  • Oğlu Kasım'ın gitmesi üzerine eşi Suvankul'un da askere çağrılması sonrası ağlayan Tolgonay'a eşi Suvankul "Ağla Tolgonay, ağla, dedi. Dök içini. Burada kimsecikler yok. Ama bundan sonra başkalarının önünde gözyaşlarını gösterme. Çünkü sen baybişesin, evin reisi. Alimna ve Caynak'ın anasısın. Bu kadar da değil, artık kolhozda benim yerime sen ekipbaşı olacaksın. Bu görevi verebilecekleri senden başka kimse yok." dedi. O günden itibaren başkarmanın da ayrıca dediği gibi kuşağımı sımsıkı bağladım, atıma atladım ve ekipbaşı görevime başladım.

  • Bir savaşın haklısı, galibi olabilmek için, sonuna kadar savaşmak ve yenmekten başka çare olmadığını ben işte o zamanlar anladım. Ya savaşacak, yenecektik, ya da ölecektik!

  • Toprak Ana ile Tolgonay'ın konuşmaları sırasında "Bilinmeyen eski çağlardan beri bu toprakları yoğuran, işleyen insanlardı. Dünyayı besleyen, sulayan onlardır. Savaş çıkınca bu toprakları savunmak için asker olup ön safta çarpışan onlardır. Savaş olmasaydı, Suvankul ve Kasım neler neler yapacaktı bir düşün. Nice tarlalar ekilecek, nice nice buğday üretilecekti. Onlar da başkalarının çalışmasından, üretmesinden ödüllerini bin kat olarak alacaklar, yaşamanın sevincini, mutluluğu tadacaklardı. Söyle bana Toprak Ana, gerçeği söyle: İnsanlar savaşmadan yaşayamaz mı?" demiş ve cevap olarak "İnsanlar ne zaman bir savaş başlatacak olsa, onlara şöyle diyorum: Durun! Kan dökmeyin! Şimdi tekrar ediyorum "Ey dağların, denizlerin öbür tarafındaki insanlar, siz ki mavi göğün altında yaşıyorsunuz, savaş neyinize gerek? Ben toprağım, bana bakın! Ben herbiriniz için aynıyım ve siz de benim gözümde eşitsiniz. Benim için önemli olan sizin sözlerinzi değildir. Ben sizin dostluğunuza muhtacm, çalışmanıza beni işlemenize! Saban izine bir çekirdek tohum tanesi atın, size yüz katını vereyim, küçük bir fidan dikin kocaman bir çınar vereyim! Evler kurun, temel olayım! Üreyin, çoğalın, hepinize güzel barınak olayım! Derinim, yükseğim, büyüğüm, ucum bucağım da yok... Hepinize yeterim ben... Sen de bana insanlar savaşmadan yaşayamaz mı diyorsun. Bu bana bağlı değil ki. siz insanlara, niyetinize, irade ve bilgeliğine bağlı. "

  • Tolgonay'ın ortanca oğlu Maysalbek annesine yazdığı mektupta "Savaşı biz istemedik ve biz başlatmadık. Bu savaş herkesi canevinden vuran çok büyük bir felakettir. Bu canavarı devirip etkisiz hale getirmek için kanımızı dökmemiz, canımızı feda etmemiz gerekiyor. Aksi halde insanlığa layık olamayız. Bunun sorumlusu ben değilim, yaşadığımız devir böyle istedi. Çocuklara bir defa bile hayalini kurduğum öğretmen olarak ders vermek nasip olmadı bana."

  • Aliman'ın gayrimeşru çocuğu Canbolat'ın hasat ettiği buğdayın mahsulü olan ekmeklerin ilk yenmesi esnasında ekmeği aldım, bereketli olması için duamı yaptım ve ilk lokmayı ağzıma götürdüm. İşte o zaman pek bildiğim bir koku geldi burnuma. Çiftçilerin, tarım araçları kullananların ellerinin kokusuydu bu. Bu ekmek petrol kokuyor, demir kokuyor, saman kokuyor, olgun başak kokuyordu. Evet, eskiden olduğu gibiydi her şey. Lokmamı yutarken gözyaşlarımı tutamadım: "Ekmek ölümsüzdür, iş de ölümsüzdür" dedim içimden.

  • Ey besleyici Toprak Ana, hepimizi bağrına basan sensin. Onlarla konuş, insanlara sen anlat! "Hayır Tolgonay, onlarla sen konuşmalısın. Sen kadınsın. Sen her şeyin üstündesin, daha bilgesin. Bir insansın sen! Onlara sen anlat!"


DEĞERLENDİRME:


Konu: Okuyucu, İkinci Dünya Savaşının öncesi ile savaş esnası ve sonrasında bir Kırgız ailenin tarım ile uğraştıkları hayatlarında savaşın meydana getirdiği değişimler ve Türk kültürünün harmanlanarak anlatıldığı bir eser ile karşı karşıya kalıyor.


Üslup: Yazarın üslubu ise, gerek sade ve yalın anlatımı ile bezenerek, gerektiği yerde ise, hikayenin akışı için önemli detaylar ile bezenerek kalitesini açıkça gözler önüne sermeyi başarıyor.


Özgünlük: Eser konu olarak fazla özgün nitelikte değerlendirilemese de, asıl amacının gerçekçilik ve temel değerler üzerine bir mesaj barındırması sebebiyle bu unsurun çok önem taşımadığının belirtilmesi gerekiyor.


Karakter: Romandaki karakterler, adeta Müslüman bir Türk ailenin tanımı gibi başlanarak vakur ve cefakar yönleri ile ele alınıp, gerektiği zaman Türk olmanın ne anlama gelmesi gerektiğini okuyucuya ifade etmek için dokunaklı şekilde olay örgüsü ile birlikte harmanlanmış gözüküyor. Bu açıdan karakter tahlilleri ile tasvirleri olay örgüsünü çok güzel tamamlayan önemli etkenler olarak dikkat çekiyor.


Akıcılık: Yazarın üslubu sayesinde eserin, ağır ve melankoli temalı bir romanda dahi bir okuyucu için ne kadar sürükleyici ve yalın bir dil kullanılabileceği dünya edebiyatında en önemli kanıtlardan birisi olarak aday gösterilebilir nitelik barındırıyor.


Genel: Yukarıda sayılan kriterler uyarınca esere 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede;


Konu: 8

Üslup: 9.5

Özgünlük: 6

Karakter: 9

Akıcılık: 9


puan olacak şekilde genel ortalamasının ise, 8.3 aldığını ifade etmem gerekiyor. Bu sebeple kesinlikle okunması gereken eserlerden birisi olduğunu ifade etmemin gerekçesi de ortaya çıkmış oluyor.


(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:

TOPRAK ANA

Yazar: Cengiz Aytmatov

Basım Tarihi: 54. Basım - 2020

Yayınevi: Ötüken Yayınları

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Comments


bottom of page