YORUMLAR:
Cicero tarafından kaleme alınan düşünce yazılarında, özellikle yöneticiler için birçok tavsiyelerin bulunduğu bir eserin meydana getirilmiştir.
Antik Yunan döneminde yaşamış olan yazar, hatip olmakla birlikte aynı zamanda döneminin en ünlü avukatlarından birisi olarak insanlar arasında gittikçe daha da tanınır olmuştur. Hitabet konusundaki etkililiği ile birçok eser meydana getiren yazar, hitabet ve adalet konularında kitaplar kaleme almıştır.
Eserinde düzgün ahlak sahibi olmayı ve adalete birçok bölümde değinen yazar, hem yöneticiler hem de bütün insanlar için birey ve insan olmanın temelini ülkeye, tanrıya ve aileye karşı olan yükümlülükler üzerine inşa etmiştir. Eserinin ana teması ise, bu unsurların hangi minvalde hazırlanması gerektiği ve kişinin karakterinin bu hususlara riayet etmeye dikkat etmesi gereken konulardan meydana gelmektedir.
Eserde bahsedilen hususlar, eski tarihlerden beri bütün ünlü düşünürler tarafından dikkate değer şekilde işlenen evrensel insanlık kaideleri olarak da özetlenebilir. Her ne kadar eski çağlardan beri işlense de tam manasıyla uygulayan insan sayısının bir o kadar az olduğundan bahsetmek gerekmektedir. Bu konuya yazar da kısaca atıf yapmıştır. Bu değerleri daha önemli ve evrensel kılanın ise, bunları hayatında tatbik edebilen insanların az olmasıdır. Çünkü herkes yapabilseydi, yapanların kıymeti o kadar bilinmezdi.
Bu yükümlülüklerin bir kısmını yerine getirebilen insanlar ekseriyetle karşılaşılabilecek olsa da, diğer yükümlülüklerin eksikliği insanı olması gerekenden daha aşağıda tutmaktadır. Birçoğunu yapabileni ise, gerçek manada toplumda kendisine farklı bir yer edinebilen insanlardan birisi olarak telakki edilebilir. Kaldı ki, sayıları da tahmin edilebileceği üzere oldukça azdır.
Kitapta tahlil edilmesi gereken bir diğer husus ise, insanlığın ortak değerlerinin binlerce yıldır aynı temeller üzerine kurulmasıdır. Dinlerin öğretilerinin de bu öğretilerle aynı minvalde olduğu görülmektedir. Burada dikkat çeken husus ise, her dinin bu öğretileri farklı şekillerde ele alması olarak görülebilir.
Sonuç olarak, herkesçe okunması önem içeren eserlerden birisi olarak kitap, yazıldığı döneme göre oldukça geleceğe hitap da edebilen mesajlar ihtiva etmektedir.
NOTLAR(*):
Zira sosyal ya da özel, işle ya da evle ilgili, kendi başına ya da başka birisiyle birlikte hareket ettiğin yaşamın hiçbir kısmı yükümlülükten yoksun olamaz; yaşamda ahlaken doğru olan her şey yükümlülüğün yerine getirilmesinden, yanlış olan her şey ise yine yükümlülüğün es geçilmesinden kaynaklanır.
Adaletsizliğin iki türü vardır: Biri zarar verenlerin, diğeri ise başkalarına haksızlık yapılmasına mani olabilecekken, bunu yapmayanların adaletsizliğidir. Nitekim başkasına haksız bir şekilde saldıran insan, öfkeyle ya da başka bir zihni sorunla tahrik edilmiş olsun, neticede bağlaşığına tokat vurmuş görünür. Yine yapabileceği halde birisini savunmayan ya da bir haksızlığa mani olmayan insan ailesini, dostlarını ya da ülkesini terk etmiş sayılır.
İnsanlar çoğu durumda arzuladıkları bir şeyi elde etmek adına haksızlığa başvurmaya kalkar, bu hata pek yaygın bir şekilde karşımıza açgözlülük olarak çıkar.
Yükümlülük almaktan veya onu sürdürmekten kaçmanın birçok sebebi olabilir. Kimisi düşmanlık uyandırmak, iş almak ya da masraf yapmak istemez, kimisi de umursamazlıktan, tembellikten ve eylemsizlikten ya da kendi amaçlarından ve işinden ötürü engellenerek koruması gereken insanları terk eder.
Gerçekten de doğru mu, haksız mı olduğundan kuşkulandığın bir şeyi yapmaktan kaçınmalısın diye pek yerinde söylemişler. Zira doğruluk bizzat kendisinden ötürü parlarken, tereddüt haksızlık düşüncesine işaret eder.
Haksızlık iki şekilde gerçekleşir, ya kaba kuvvetle ya da hilekarlıkla. Hilekârlık küçük bir tilkiye, kaba kuvvet ise aslana özgüymüş gibi görünür. İkisi de insana hiç yakışmaz ancak hilekârlık daha büyük bir nefreti hak eder.
Birilerine karşı hayırsever olup başkalarına zarar verenler de, yine başkalarına ait olan bir şeyi kendi hesaplarına geçirmiş gibi adaletsizlik yapmış olur.
Adil olmayan hiçbir şey, hayırseverlik örneği de olamaz.
Dikkat edilmesi gereken ikinci husus ise iyilikseverliğin, kişinin yapabileceklerini aşmamasıdır, zira yapabileceğinden daha fazla iyiliksever olmak isteyen insanlar, her şeyden önce en yakınındakilere adil davranmayarak yanlışa düşmüş olur ve yerinde durması ya da sahibine bırakılması daha adil olacakken mülkü yabancılara devreder.
Üzerinde durulması gereken üçüncü husus ise cömertliğin hak edildiği ölçüde sergilenmesidir.
Neye karşı yükümlülüğümüzün daha fazla olduğuyla ilgili bir çekişme ya da kıyas olsaydı, vatanımız ve anne babamız önceliği alırdı, zira en büyük iyiliklerinden ötürü bağlandık onlara.
Barış zamanında kentte sergilenen başarılar, savaş zamanındaki başarılardan daha yüce ve daha göz alıcıdır.
Hava dinginken şiddetli bir fırtınayı arzulamak bir çılgına yakışır, fırtınayı aklıyla dindirmekse bir bilgeye, hele ki meseleyi sona erdirmek, kötüyü belirsiz bırakmaktan daha yararlıysa.
Cezanın suçtan daha ağır olmamasına dikkat etmeliyiz, dahası aynı nedense ötürü birileri cezalandırılırken, başka birilerinin mahkemeye bile çağrılmaması gibi bir durum söz konusu olmamalıdır.
Aşırı iyi günlerde bile dostlarımızın öğütlerinden fazlasıyla yararlanmamız ve onlara öncekinden daha fazla söz hakkı tanımamız gerekir. Yine böyle dönemlerde dikkat etmemiz gereken, dalkavuklara kulaklarımızı açmamamız ve bize yaltaklanılmasına izin vermememizdir.
Adil olan her şey uygundur, buna karşın adil olmayan yani ahlaken yanlış olan, uygun olmayandır. Cesaret için de benzer bir mantık geçerlidir. Yiğitçe ve yüce bir ruhla yapılan, insana değerli ve doğru görünür, oysa ahlaka uymayacak şekilde yapılan uygun görünmez.
Kendimizi en uygun olduğumuz uğraşlara vakfedeceğiz, bir gün bir zorunluluk bizi doğal yeteneğimizi aşan uğraşlara itecek olursa, onları tümüyle doğru değilse bile en az yanlışlıkla yapabilmek için dikkatli, hazırlıklı ve özenli olmak durumunda kalırız.
Kişinin saygınlığı yaşadığı evle artabilir ancak tümüyle onun sayesinde korunmaz.
Girişilen her eylemde üç hususa dikkat etmeliyiz: Birincisi, güdü akla boyun eğmelidir, başka hiçbir şey kişinin yükümlülüklerini bundan daha iyi koruyamaz. İkincisi, ulaşmak istediğimiz hedefin önemini aklımızda tutmalıyız, böylece gerekenden daha fazla ya da daha az dikkat ve çaba göstermemiz oluruz. Üçüncüsü ise özgür bir birey olarak görünüşümüzü ve saygınlığımızı etkileyebilecek her şeyi ölçülü utmaya dikkat etmeliyiz.
İlk yükümlülüğümüz ölümsüz tanrılara, ikincisi vatanımıza, üçüncüsü ailemize, diğerleri ise azar azar başka şeylere ilişkin olmalıdır.
Gençlerin tanınmasının en iyi ve en kolay yolu kendilerini, devletin akil adamları olan ünlü ve bilge kişilere adamasıdır. Gençler kendilerini böyle kişilere adayarak insanlarda, taklit etmeyi seçtikleri o kişiler gibi olacaklarını inancını doğurur.
Yanlış yerde yapılan doğru işlerin, yanlış yapıldığını düşünüyorum.
Dolayısıyla ahlaken doğru olanı, onunla çatışan bir yararla kıyaslamak yanlıştır.
Anlaşılıyor ki şu kural değişmez: Ahlaken yanlış olan,, yararlı olduğunu düşündüğün şeyi elde etsen bile, asla yararlı olamaz. Ahlaken yanlış olan bir şeyin yararlı olduğunu düşünmek tam bir felakettir.
Ennius “Kendi yararını düşünmeyen bilgenin bilgeliği sahtedir,” demiştir.
Kraliyette birçok düşman ve sadakatsiz vardır, yürekten bağlılar ise azdır.
Yalancılık yemini bozma suçunu ortadan kaldırmaz, aksine daha da kötüleştirir. Sağduyuyu ahlaksızca taklit eden uyanıklık budalalıktan başka bir şey değildir.
Ölçülülük şehvetin düşmanıdır, şehvetli arzular hazzın can yoldaşıdır. Üç erdem türüne gelindiğinde, ellerinden geldiğince kurnaz bir şekilde yan çiziyorlar: Sağduyuyu hazları sağlayan, acıları kovan bir bilgi kaynağı olarak kabul ediyorlar, cesareti öyle açıklıyorlar ki, onu ölümü ve daimi acıyı yok sayma mekanizması olarak görüyorlar, ölçülülüğü ise açıklamakta zorluk çekiyorlar, en nihayetinde ellerinden geldiğince, hazzın büyüklüğü acının yokluğuna bağlıdır diyorlar. Oysa bu durumda adalet sendeler ya da tam anlamıyla yere serilir, insanlık türündeki birlik ve beraberliği meydana getirdiği tüm erdemler de onun peşinden çöker.
DEĞERLENDİRME:
Konu: Eserde, hem yöneticiler hem de bütün insanlar için birey ve insan olmanın temelinden bahsedilmektedir. Söz konusu temellerin ise, tanrıya ve aileye karşı olan yükümlülükler üzerine inşa edilmesi konu edilmiştir.
Üslup: Eser üslup yönünden, yazarının hitabetteki ustalığını yazılı olarak da göstermektedir. Yazımdaki sadelik ve anlaşılırlık, okuyucu için tek seferde rahatça bitirilebilecek bir kitap meydana getirmiştir.
Özgünlük: Eser niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Karakter: Eser niteliği itibariyle bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Eserin türü itibariyle fazla sürükleyici olmadığı görülse de, üslup bölümünde bahsedilen hususlar uyarınca okunmasının zor olmadığının da belirtilmesinde fayda vardır.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8
Üslup: 8,5
Akıcılık: 7,5
puanlarını alan eserin genel ortalaması ise, 8 puandır. Bahsedilen hususlar ve kitabın türü dikkate alındığında eserin kesinlikle okunması gereken düşünce yazılarından meydana geldiğini bir kez daha belirtmek gerekmektedir.
(*) : Notlar başlığındaki bütün kısımlar:
YÜKÜMLÜLÜKLER ÜZERİNE
Yazar: Cicero
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Baskı: 8. Baskı – Şubat 2021
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.
Comments