top of page

YAZILAR VE BAĞIMLILIK ÜZERİNE



13.09.2019

Cuma


Buhranlı ve düşünce dolu bir akşamın devamında içindekileri dökmek isteyen bir insan... Bir yandan yalnızlığın kimi zaman bir erdem kimi zaman ise bir buhran olduğu kanaati ile kararsız bir yazı teşebbüsünün müsebbibi. Ancak arka planda çalan dinlendirici bir klasik müzik ile bu buhranın dağılmasında ve rahatlama konusunda umutları biraz daha çoğalan bir optimist. Peki ne zaman rahatlar bir insan? Daha doğrusu gerçek anlamda rahatlayıp huzura kavuşması için ne yapması kafidir insanın? Evet, müzik dinlendirici, yazı da tatmin edici ancak bu da tıpkı bir sigara gibi. Kısa bir süreliğine sakinliği ve sessizliğin dinlendiriciliğini temin etse de uzun vadede bir etkisi olmadığından tekrarlanma ihtiyacı uyandıran bir başka duygu. Peki bu his neden bazen üst doruklara çıkarken bazen ise hiç tercih edilmeyen ve iğrenilen bir davranış? Soruların azalması mümkün olacak mı yoksa yaşayıp okudukça daha da artacak mı? İşte en büyük meraklardan birisi de bu. Anlaşılacağı üzere sorusu bol ancak cevapları müphem ve değişken olan birden fazla konu...

Yazının temel amaçlarından birisi ise, alışkanlıkların ve bağımlılıkların nitelikleri olsa gerek. Yazar her ne kadar kendisini bu sorunsalın içine dahil etmekten imtina etse de asıl yazının konusunun bu olduğu aşikar. Peki bir insan hem kaçmak hem de yazmak istediği bir konuda yazmaya başlarsa bunun sonu nasıl sona erer diye sormak gerekir. Umarım bu sorunun cevabına yazının sonunda ulaşabilma başarısını da gösterebilir.

Bağımlılıklar, her insanın hayatında olan unsurlar ama birçoğu, insanları çeşitli alanlarda engelleyen unsurlar olmaktan öteye gidemiyor. Ya da tam aksine gerçekte odaklanmaları gereken konuya dikkatlerini kanalize edebilmeleri için kısa süreli dikkat dağıtıcı görevini üstleniyorlar. Bu yazının belki de en önemli unsurlarından birisinin ise, yukarıda belirtilen ya da belirtilmemiş olan soruların cevabı öğrenildiği anda eskiye dönüp bakılarak düşüncenin isabetli ya da isabetsizliğini kanıtlama arzusu olduğu söylenebilir. Birçok bağımlılık, insanın kendisini bir anlığına daha iyi hissederek sorunlarını öteleme çabası olarak görülebilir. Peki bir insan bütün bağımlılıklarından arınabilir mi? Tabi bu sorunun cevabını aramak için aynı zamanda bütün bağımlılıkların da insan için olumsuz olduğunu da ifade etmek gerekir. Bağımlılık düşünüldüğünde dikkat edilmesi gereken en önemli unsurlardan birisi, bu kavramın alışkanlık ile karıştırılmamasıdır. Burada her alışkanlık olumsuz değildir ancak her bağımlılık olumsuz olur diyebilmek sorunun cevaplanmasındaki en önemli unsurlardan birisi olacaktır. Söz konusu ayrımı belki de anlatabilmek için TDK'nin bağımlılık kelimesinin cümlede kullanımına örnek olarak kullanılan " Bağımlılık bir süre mutlu eder, sonra alışkanlık olur, sonra baskıya dönüşür" sözüne dikkat çekmekte fayda var. Velhasıl kelam, günümüzde karşılaştığımız sigara, alkol, uyuşturucu, şeker gibi birçok bağımlılık çeşidi günlük hayatta bizleri engelleyip bize zarar verecek duruma geliyorsa buna bağımlılık daha doğrusu madde bağımlılığı diyoruz. Bağımlılığımızın baskıya dönüşmemesi içinse onun alışkanlığa dönüşmeden engellenmesi gerektiğini de Tarık Dursun'un sözünden çıkarmamız mümkün gözüküyor. Peki ya çoktan alışkanlık safhasını da geçip bir baskı haline geldiyse? İşte o zaman, muhakkak bir yardım alınmasının gerekliliği bilhassa madde bağımlılıklarında ortaya çıkıyor.

Bağımlılığa dair bu aşamada basit de olsa bir tasnif ve tasvir gerçekleştirdikten sonra dikkat çekmek istediğim asıl nokta ise, günümüzde başarılı ve örnek olarak gösterilen figürlerin hayat hikayeleri ve otobiyografilerinde bu tarz konulara neden fazla değinilmediği. Gençlik yıllarına dair yazılan kısımlar, otobiyografi ve biyografilerin ya gereksiz kısımları olarak görülür ya da kısa tutulan giriş kısımları olarak. Çünkü herkes o kişinin en baştan beri başarılı olacağını bilerek başarılı olunan kısma odaklanmaya çalışır ve kendisi ile o kişi arasında bazı ortak noktalar arama gayretine girmeye başlar. Bu sebeple de başarıya ulaşılamamış olan o gençlik yılları daha çok dikkat çekici ve marjinal anekdotların keşfedilebilmesi için okunup geçilmesi gereken kısımlar olarak göze çarpar. Kitapların yazarları da genelde bu şekilde düşünerek gençlik yıllarında düştükleri o aciziyet örneklerini göstermekten imtina etmeyi tercih ederler. Çünkü o kitabı genellikle yaşlılıklarında kaleme aldıkları için o zamanki başarısızlıkları, tedirginlikleri veya hayal kırıklıkları sanki olmamışçasına kendilerini ifade etmeye çalışırlar. Fakat isteseler de istemeseler de okuyucular bunun böyle olmadığının ve bazı gerçek hislerin paylaşılmadığının farkındadır. Çünkü o kişilerin gençken yaptıklarından az da olsa bahsedildiğinde dahi başarısızlıklara fazla dem vurulmadığı, yalnızca gençken öne çıkan olumlu özelliklerinin gösterilmeye çalışıldığı yine bilinmektedir. İnsanlar ne kadar zeki olursa olsun bazı konularda yazarken o kadar inandırıcı olamaz. Yazmak vücut dilini yansıtmadığı için tüm o inandırma çabaları kelimelerle okuyucuya sirayet ettirilemez.

Bunu da belirttiğime göre yazımdaki esas amacın, yıllar sonra geriye dönüp bakıldığında tüm bu yazıların derlenip toplanarak yazarın tecrübelerinin bir sonraki nesillere yol gösterici olması için bir kılavuz meydana getirme gayreti olduğunu ifade edebilirim. Biyografi ve otobiyografi seven birisi olarak bu kitaplarda en çok rahatsız olduğum kısımlardan birisi bunlardı. En büyük değerlerimden birisi öğretmek olsa da aynı zamanda öğretme çabası içerisinde kendimin de öğrenmeye devam edebilmesi bu yazıların ortaya çıkarılmasındaki asıl amaç oldu diyebilirim.

Bu yazıları ise işte bu sebeplerle özellikle 24 yaşındayken, 16 yaşındayken veya 20 yaşımdayken kaleme aldım. Böylece hem kendimi daha iyi tahlil etmeyi hem de 24 yaşımdaki düşüncelerimi 60 yaşında kaleme almanın o zamanki düşüncelerimi oldukça bayat ve eksik şekilde dile getireceği kanaatini taşıdığım için. Tabi 60 yaşında dönüp kendime "neler yazmışım böyle" ya da "ne kadar da kötüymüş" diyebilmenin de şimdiden hayalini kurmadığımı söyleyemem...Yazı her ne kadar son paragrafta şu anki ruh halim gibi hedefinden sapmaya başlamış ise de toparlamak artık farz oldu. Ne de olsa verimli bir yazı, düşünülenin kısa ve öz olarak tarif edilebilmiş halidir.

Bağımlılık, hayatımızın her alanında ve her döneminde nüksedebilecek bir unsur olarak kalmaya devam edecek. Ancak ne tür bir bağımlılığa sahip olunduğu ise, her insanın kendi seviyesini ve kendi dimağı ile sınırlandırılmış olarak ilelebet devam edecek gibi gözüküyor. Tam da bu sebeple önce kendinin farkına varıp kendini keşfetmek gerekiyor. Kendini keşfetmek ise tek başına ayrı bir mücadele... Herkes kendisini olduğundan daha önemli hisseder. Fakat farkında olunmalıdır ki tıpkı hayatın diğer alanlarında olduğu gibi, insanın en az objektif olduğu zamanlar kendisini ilgilendiren hususların söz konusu olduğu vakitlerdir. Bu yazıları da işte tam da bu yüzden üçüncü şahısların okuyup değerlendirmesi için teşhir etmemin zamanının gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum.

Not: Beklediğimden daha erken olsa da, şimdiden sunarak daha sonra bu yazılar üzerinde değişiklik yapma ihtimalini ortadan tamamen kaldırmak istiyorum. Bu yaşlarda daha cesur olabilen insan, kaybedeceği şeyler fazla oldukça diğer insanlara olduğundan farklı birisi gibi kendisini gösterip her anlatımını ve konuşmasını ona göre revize etme gereği duyabiliyor. Bu yüzden umarım hem yaşıtım olan arkadaşlarım hem de benden daha genç kişilerin yararlanabileceği bunun yanında benden tecrübelilerin de takdirine layık bir yazı olmasını ümit ediyorum.

Opmerkingen


bottom of page