top of page
kirmizicantaliavukat

YUNUS EMRE VE AŞK FELSEFESİ – DOÇ. DR. MEHMET BAYRAKDAR


Mehmet Bayrakdar

YORUMLARIM:

 

Doç. Dr. Mehmet Bayrakdar tarafından kaleme alınan eser, hem Yunus Emre’nin hayatını, yaşadığı dönemi hem de fikir dünyasını konu edinmektedir.

 

Alıntılar bölümünde görüleceği üzere, italik yazı ile belirtilen kısımlar, Yunus Emre’nin eserlerinden doğrudan alıntılanan kısımlardır. Diğer kısımlar, yazarın Yunus Emre’nin sözlerini ve düşüncelerini açıkladığı ve yorumladığı kısımlar olarak belirtilmesi gerekmektedir.

 

Döneminin çok ilerisinde bir kişiliğe ve fikir dünyasına sahip olan Yunus Emre, insanlığın yaratılışı konusunda adeta günümüze çok yakın bir versiyonla izahlar vermeyi başaran nadir mütefekkirlerden olduğunu açıkça göstermektedir.


Yine yazarın yaşadığı dönemde Osmanlı Beyliğinin kuruluş aşamalarında olunması ve Anadolu’da birçok beyliğin söz konusu olduğu da gözlemlenmektedir. Ancak ilim ve fikir dünyası açısından bulunduğu coğrafyanın oldukça önünde olduğu da gözlemlenebilmektedir.

 

Ayrıca, aşkın günümüzdeki anlamı ile asıl anlamı arasındaki ayrımı net bir şekilde ortaya koyan Yunus Emre, esasında aşk dediğinde (orijinal Oğuz Türkçesinde Işk) insanı var eden özü ifade ediyor. Bu açıdan bakıldığında eserin başlarında aşkın insana ait her şey olduğu daha da net bir anlam kazanıyor.

 

Yine aşkın çeşitlerini de detaylı olarak ifade eden yazar, Yunus Emre’nin aşk görüşünün 2 çeşitten meydana geldiğini, varoluşsal aşk ile komedik aşk arasındaki tanımları net bir şekilde ifade etmeyi başarıyor.

 

Ayrıca her şeyin zıddıyla var olduğunu da açıkça ifade eden Yunus Emre’nin görüşlerinin neredeyse hepsinin yazıldıktan 750 yıl sonra hala oldukça anlamlı mesajlar ihtiva ettiği açıkça anlaşılıyor. Bu yönüyle de, ölümsüz ve kalıcı eserler ile insanların gönüllerini yapmayı başaran bir halk ozanı olduğunu herkese göstermeye devam ediyor.

 

Ölüme dair de önemli tespitler gerçekleştiren Yunus Emre’nin, özellikle insanın doğduğu andan itibaren kendisini ölümün kucağında bulduğunu ifade ederek, olabilecek en yakın zamanda insanın manevi ölümünü gerçekleştirmesinin öneminden bahsediyor. Bunun da, özellikle insanın nefsini öldürerek; yaşama fazla bağımlı olmadan ölümle barışık olması anlamına geldiği yazar tarafından belirtiliyor.

 

Tasavvuf felsefesi ve dünya görüşlerinin oldukça net bir şekilde anlaşılabilirliğini sağlayan eser, gerçek anlamda Yunus Emre’ye dair araştırma yapmak ve bilgi toplamak isteyen okuyucular için kesinlikle incelenmesi gereken kitaplardan birisi olduğunu gösteriyor. Ayrıca her yaştan okuyucunun da hayatına tatbik edebileceği önemli dersler sayesinde herkese hitap edebilen bir başucu kitabı olarak da telakki edilmesi gerekiyor.

 

ALINTILARIM(*):

 

  1. Bir kimsenin felsefesi yani sistemli bir düşüncesi olması için, mesleken filozof olması gerekmediği gibi, mesleken filozof olan herkesin de felsefesi yoktur.

  2. Yunus Emre’nin eserlerinde kendisiyle ilgili olarak verilen bilgilere göre, onun 13. Yüzyılın ikinci yarısıyla 14. Yüzyılın birinci yarısı arası (1240-1321) yaşamış olduğu kesindir. Velayet-Name’lerin onu Sivrihisar’ın Sarıköy’ünden göstererek, orada vefat ettiğini söylemesi sorunu çözmüyor. Çünkü ta eski devirlerden beri Anadolu’da bir tane Sivrihisar ve Sarıköy yoktu.

  3. Yunus Emre’nin fakir bir Türkmen köylüsü olduğu ve gençliğinde çiftçilik yaptığı genel kabul görmüş bir görüştür.

  4. Yunus Emre’nin hayatının Moğollar’ın, Anadolu’yu istilasına yol açan ve 1243 yılında meydana gelen Kösedağ Savaşı’nın bir iki sene öncesiyle, Osman Bey’in saltanatının son yıllarına kadar ulaşan bir devreyi içine aldığını söyleyebiliriz.

  5. Moğollarla başa çıkamayacağını anlayan Anadolu Selçuklu idaresi, yıllık olarak verecekleri ağır vergilere karşılık içişlerinde serbest kalmak, fakat dış işlerinde onlara bağımlı olmak koşuluyla onlarla anlaştılar. Böylece, II. Gıyasettin Keyhüsrev ve yönetimindeki Anadolu Selçuklu Devleti, Moğolların boyunduruğu altına girmiş oldu. II. Gıyasettin’in ölümü üzerine Anadolu’da büyük isyanlar oldu; beyler ve şehzadeler taht kavgası için birbirlerine düşmüşlerdi. Bundan yararlanan Moğol kumandanı Baycu, 1256 yılında büyük bir orduyla tekrar Anadolu’ya yürüdü. Konya’ya kadar gelen Baycu, IV. Rükneddin Kılıçarslan’ı tahta çıkararak bir müddet Anadolu’dan ayrılmadı. Moğol istilasından inim inim inleyen halk, merkezi idareden ümidini kesince, kendi beyleri etrafında toplanmaya başladı. Devlet içinde devletler oluştu. Böylece Anadolu Türk birliği bozuldu.

  6. Velayet-Name’lere bakılırsa, Yunus’un orta, hatta genç yaşta Hacı Bektaş Veli’den feyz alarak ilk manevi eğitimine başladığı öğreniliyor. Çoğu yazarlar bunu kabul ediyorsa da, menkıbeci bir kıymete haiz bu rivayet, bizce tarihen doğru değildir. Çünkü Yunus Emre eserlerinde ilişki içinde olduğu ve kendisine yol gösteren kişileri ismen zikrettiği halde, hiçbir zaman Hacı Bektaş Veli isminden söz etmez. İkinci olarak, bazı kaynakların bazı kaynakların Hacı Bektaş Veli’nin ölüm yılı olarak verdikleri 1335, hatta 1340 gibi tarihlere bakılırsa, Yunus’un ondan daha yaşlı bir kimse olduğu ortaya çıkıyor.

  7. Dili eşsiz bir kudret ve hünerle kullanmasını bilen Yunus’un şiirlerinde, Oğuz Türkçesi, en güzel ve en halis şeklini almıştır.

  8. Tağ ne kadar yüksek ise, yol onun üstünden aşar, Yunus Emre’m yolsuzlara yol gösterir vü hoş ider”.

  9. Yunus Emre, Latin dünyasına tercüme edilen ilk Türk şair ve mutasavvıf olmuştur.

  10. Yunus’a göre, aşk her şeydir: Tanrı aşktır; yaratılış aşktır; din ve iman aşktır; küfür ve isyan aşktır; yaşam ve ölüm aşktır; cennet ve cehennem aşktır; yokluk ve varlık aşktır. Kısacası her şeyin özü aşktır ve her şey aşkın eseridir.

  11. Her şey olmakla aşk, Yunus’a göre ontolojik planda prensip ve öz oluyor; yani aşk, başka bir deyişle varlığın niteliğidir. (mahiyetidir)

  12. Yunus Emre, aşk sözcüğü yerine ışk sözcüğünü tercih etmiştir. Çünkü ışk, anlamca aşk sözcüğünden daha geniş kapsamlıdır ve aralarında nitelik farkı vardır. Aşk, daha çok duygusal ve profan bir sevgiyi ve muhabbeti ifade ettiği halde, ışk ulvi ve manevi sevgiyi ifade eder. Gerçi aşk-ışk ayrımını ilk yapan Yunus emre değildir; bu ayırım ondan çok daha önce bazı Müslüman düşünürler tarafından yapılmıştı, örneğin Ibn Sina gibi. Fakat yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi, ışk anlamındaki aşkı ilk olarak her şeyin özü ve prensibi gören Yunus’tur.

  13. Aşk ile insanın dünyayı anlamsız bulması, insanın kendisini aşması demektir. İnsan ne kadar bu manada dünyadan uzaklaşırsa uzaklaştığı ölçüde değer kazanır ve yetkinleşir.

  14. Yunus Emre’ye göre, insanı güldürüp eğlendiren dünyalık aşka biz, komedik aşk adını veriyoruz. Bu, insanın tutku ve ihtiraslarının tatmininden doğan sevinç ve neşedir. Mal-mülk, mevki-makam, şan-şöhretin insana verdiği hazdır.

  15. Trajik aşk, Yunus’un yoluna çağırdığı gerçek aşktır. Bu, komedik aşkın tam tersine, dünyayı ve insanı dünyalık şeylere bağlayan duygu ve düşüncelerin bütününü olumsuz kılmadır.

  16. Gerçeklik dünyası, her ikisinden oluştuğundan gerçeğin bilgisi, ancak olumluluklar ve olumsuzlukların beraberce bilinmesiyle elde edilebilir. İşte bunun için, Yunus gerçek aşka doğru yol almak için, insanın önce olumsuzlukların ne olduğunu bilmesinin gereğine inanır. Eğer insan, sadece olumlu niteliklere sarılıp kalarak, olumsuzlukları görmezlikten gelirse tam bir mutluluk içinde olmayabilir.

  17. Varoluşsal aşk, insanın Tanrısal aşk idealiyle hem kendi benliğini ve şahsiyetini hem de toplumunu anlamlandırmasıdır.

  18. Yunus’a göre, insanın kendi kendine yabancılaşması aslında yine kendisini bulabilmesi için gereklidir.

  19. Bir insanın şahsiyeti, kendisinin başkasında ne görmek, onun hakkında ne düşünmek ve onun için ne hissetmek istediği şeydir. Buradan, Yunus Emre’nin “Kişi, kişinin aynasıdır” atasözümüzün anlamında tarifini bulan bir şahsiyet görüşü vardır.

  20. Yunus’a göre iman, esasında sevgidir ve sevmektir. Küfür ise sevgisizliktir. Kim ne severse, imanı odur. Kim ne sevmezse, sultanı (otoritesi) odur. Bu anlamda iman ve küfür, dolayısıyla bağlanma demektir: “Neyi sever isen imanın oldur, nice sevmeyesin sultanın odur.

  21. İman, insana eksik olduğunu öğretir ve onu arayışa sürükler. Halbuki küfür, insanın kendisini yetkin görmesinden doğar ve gözünü gerçeklere kapamasına sebep olur.

  22. Yunus’a göre ibadetin aslı ve amacı insanı Tanrı aşkına götürmeden ibaretse böyle bir aşka eren kimse her an ibadet içerisindedir.

  23. Herkes dinin emrettiği şekilde ibadet yapmakla mükelleftir. Ancak Yunus’a göre, ibadet ruhuna ve amacına uygun yapıldığı zaman gerçek ibadettir.

  24. Mektep ve hocadan okumakla elde edilen ilme, Yunus “ilim” dediği halde, aşk kitabından okumakla elde edilen ilme, “hikmet” veya “ma’rifet” demektedir.

  25. Eşyanın görüntüsüyle uğraşanlar, dinin şeriat denen kuramsal kaide ve yöntemleriyle uğraşanlar, sadece ilmi dar kalıplara sığdıranlardır.

  26. Yunus, insanın hakikatini öğretmeyen ilme, ilim demiyor. İlim, insanın kendisini bilmesidir. İnsan kendi hakikatini bilmiyorsa, hiçbir şeyi hakkıyla bilemez. “İlm okumaktan gerek kendüzini bilmekdür, kendüzini bilmezsen bir hayvandan betersin. İlim ilim bilmekdür ilim kendin bilmekdür, sen kendüni bilmezsin ya nice okumakdur

  27. Yunus’a göre kader, Tanrı’nın yarattığı fiiller ve davranışlar arasından insanın kendi iradesiyle seçim yapması demektir. Bundan dolayı da, insana sorumluluk doğmaktadır.

  28. Doğmak, ölmek demektir; insan doğumla dünyaya adımını atar atmaz, ölümün pençesine düşmektedir.

  29. Yunus’a göre bir maddi ölüm vardır ki, bu ruhun cesetten ayrılmasından ibarettir. Ölüm, yaşamla iç içe ve yaşam ölüm demektir; daha dünyadayken ölümü yaşamak gerekir. Ondan kaçmak yerine ona yaklaşmayı, ondan korkmak yerine onu sevmeyi bilmek demektir.

  30. Yunus Emre’ye göre, son ucu ölmek olan dünyada insanın nefsini ve dünyalık tutkularını öldürmesi gerekir. Ölümsüzlüğe ulaşmanın ilk adımı budur.

  31. Manevi ölümle insan daha bu dünyadayken Tanrı’ya kavuşuyor ve kendi benliğini buluyor. Ölüm, Yunusa göre insanın gerçek benliğini oluşturan bir duygu ve olgu da olmuş oluyor. (Burada manevi ölümden bahsedilirken özellikle nefsin öldürülmesi söz konusudur.)

  32. Yunus Emre, toplumsal ve siyasi dirlik ve düzenliğin ikinci ana yolunun ahlak olduğunu kabul etmektedir. Ahlak, hem toplumsal, hem de bireysel aşk için vazgeçilmez bir prensiptir.

  33. Eğer komşı hakı boynundayısa, cehennemden yarın bakı kalasın.” 

  34. Iy gafil açgıl gözünü fikrün yavlak uzatmagıl, bakgıl kendü dirliğüne kimse aybın gözetmegıl

  35. Adumuz miskindir bizüm düşmanımuz kindür bizüm, biz kimseye kin tutmazuz kamu alem birdür bize.”

  36. Ber kez gönül yıkdunısa bu kuldığın namaz değül, yitmişiki millet dahi elin yüzin yumaz değül.”

  37. Yitmişiki millete suçum budur hak didüm, korku hıyanetedür ya ben niçün kızaram” (Yunus Emre, asıl ihanette olanların din ve mezhep ayrılıklarını kışkırtanlar olduğunu belirterek kendisini suçlayanlara darılıp, kızmayacağını ifade ediyor. )

  38. Dört kitabun manisi bellüdür bir elifde, bi didürmegıl bana ben bu yoldan azaram” (Burada dört kitabın nihai amacının, insana Tanrı’yı öğretmek olduğu ifade edilmektedir. İnsanın zaten Yunus’a göre, tasavvuf edebiyatında Allah ismini temsil eden, Arap alfabesinin ilk harfi “Elif”i öğrenince, dört kitabın öğreteceğini öğrenmiş oluyor.) “Dört kitabun manisin okudım hasıl itdüm, Işka gelince gördüm bir uzun heceyimiş

  39. Ben gelmedüm daviyiçün benüm işüm seviyiçün, dostun evi gönüllerdür gönüller yapmağa geldüm

  40. Ne varlığa sevinürem ne yokluğa yerinürem, Işkunıla avunuram bana seni gerek seni

 

DEĞERLENDİRMELERİM:

 

Konu: Eser, hem ünlü mütefekkirin hayatını, yaşadığı dönemi hem de fikir dünyasını konu edinmektedir.

 

Üslup: Eser, üslup yönünden yazarının net ve sade anlatımı sayesinde Yunus Emre’ye dair anlatılmak istenen bütün meseleleri hem analitik bir sıra içinde okuyucusuna iletmeyi başarmış, hem de Yunus Emre gibi düşünebilmesini sağlayan olanakları tanımıştır. Dolayısıyla, ünlü ozanın hem hayatına hem de fikir dünyasına dair adeta yazar aracılığıyla okuyucuyu 750 yıl öncesine götürerek onunla muhabbet ediyormuş gibi anlaşılmasını kolaylaştıran bir üslup ile kaleme alındığı görülmektedir.

 

Akıcılık: Üslup kısmında ifade edilen hususlar dikkate alındığında eserin, konu itibariyle sürükleyici bir eser olarak değerlendirilebilmesi mümkün değildir. Ancak sade ve net anlatımı ile kesinlikle türüne göre oldukça akıcı bir anlatıma sahip olduğunun belirtilmesi gerekmektedir.

 

Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:

 

Konu: 8,5

Üslup: 8,5

Akıcılık: 8,5

 

puanlarını alan eserin genel ortalaması 8,5 puandır. Görüleceği üzere eser, her yaştan insanın kesinlikle okuması gereken önemli başucu kitaplarından birisi olarak değerlendirilmelidir. 

 

(*) : Alıntılar başlığındaki bütün kısımlar:

YUNUS EMRE VE AŞK FELSEFESİ

Yazar: Doç Dr. Mehmet Bayrakdar

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Baskı: 1. Baskı - 1991

kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.

Commentaires


bottom of page