ÇAĞLAR BOYUNCA ANADOLUNUN GÖRENEKLERİ – MUSA BARAN
- kirmizicantaliavukat
- 2 Ağu
- 6 dakikada okunur

YORUMLARIM:
Arkeolog Musa Baran tarafından kaleme alınan eserde, Anadolu’nun tarihteki görenek ve geleneklerine ilişkin kronolojik olarak bilgilendirmeler konu edilmiştir.
Eserin başlangıcında Anadolu’nun kadim kültüründen ve Türklerin bu coğrafyadaki varlığının en önemli sebeplerinden birisinin de Orta Asya’daki geleneklerimizden kaynaklandığı ifade edilmiştir. Ayrıca Türkler olarak Anadolu’daki birçok geleneğin birbirine benzemesi sebebiyle oldukça hızlı şekilde bu topraklara adapte olduğumuzdan bahsedilmiştir.
Birçok medeniyete ve dini görüşe sahip toplumlara ev sahipliği yapmış olsa da, Anadolu insanının hala çok eski zamanlardan beri kalan geleneklerine oldukça bağlı şekilde yaşadığı belirtilmiştir. Anadolu’da yer alan uygarlıkların bıraktığı eserlerden ve kültürel alışverişinden de bahseden yazar, bu sayede söz konusu kültürün daha fazla geliştiğini ifade etmiştir.
Dünya tarihinde birçok tanınmış kişinin Anadolu topraklarında yetiştiğini ifade eden yazar, gerek Yunus Emre, gerek Köroğlu, yakın tarihimizde Aşık Veysel gibi ünlü Türk şairleri ile düşünürlerine ek olarak Noel Baba adıyla bilinen Pataralı Aziz Nikolaus’un dahi bu topraklarda yetiştiğini belirtmiştir.
Anadolu’da kadına ve toprağa atfedilen önemden de detaylıca bahseden yazar, özellikle kadın ile toprağın mahiyeti uyarınca birbiri ile bütünleştirildiğini önemli tarihi eserler üzerinden ifade etmiştir. Çatalhöyük’teki Toprak Ana Heykelciği ile anne figürünün insanı besleyen büyüten portresinin toprak ve kilden yapılmasının ise, insanın topraktan beslenmesi ve en sonunda yeniden toprağa dönmesine bir işaret olarak yorumlanarak bu eserin meydana geldiğini anlatmıştır.
Bilindiği üzere, anne ve toprak Anadolu’da geçmişten günümüze her zaman kutsal mefhumlar olarak varlığını devam ettirmektedir. Hem hayatın kaynağı hem de bağımsızlığın sembolünü gösteren toprak, insana canı veren anne ile özdeşleştirilmeye bugün de devam etmektedir.
Görüldüğü üzere eser, geçmişten günümüze Anadolu kültürünü anlatmasına ek olarak, özellikle tarih öncesi ve eski zamanlara dair çok fazla bilinmeyen konuyu işlememiş olması sebebiyle bilgi birikimi açısından çok tatminkar olmadığını belirtmek gerekmektedir. Bununla birlikte, yazarın kimi zaman cumhuriyet ve Osmanlı tarihine dair siyasi görüşlerini de özellikle eserin sonlarına doğru dile getirmesi kitabın konusunun dışına çıkıldığını gösteren önemli etmenlerden birisidir. Sayılan hususların dışında, yakın tarihsel çağlara dair önemli bilgiler ihtiva ettiğinin ifade edilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak eser, başından sonuna dikkatli bir şekilde incelenerek üzerine notlar alınmayı hak eden önemli araştırma kitaplarından birisi olarak telakki edilmelidir.
ALINTILARIM(*):
Anadolu halkı göreneklerine tutkundur. İnancında kararlıdır. Ancak, daha iyisini ya da yararlısını buldu mu yeniliğe koşuverir. Bağnaz değildir, akılcı ve alçak gönüllüdür. Kestirmecidir, ince eleyip sık dokumaktan kaçınır, iş bitirmeyi sever.
“Dumansız bacan olmuş. – İmansız hocan olmuş – Camide ömür tüketsen ne fayda?”
Kağnı, tekerlek bulunalı beri yani İ.Ö. 3000’de yapılmış, bir çift öküzün çektiği çok yakın iki tekerlekli bir arabadır. En eski örneği Güneydoğu Anadolu’da bulunmuş olup şimdi İsviçre’de Basel’de özel bir koleksiyondadır.
Türkler, önceki görenekleriyle Anadolu’da karşılaştıkları göreneklerin uyum gösterdiğini anlar anlamaz hemen Anadolulaşmışlardır. Sabahattin Eyuboğlu der ki “Anadolu fethettiğimiz için değil, bizim olduğu için bizimdir.”
Sabah sabah ilk siftahı yapan esnafın parayı topraktan alışı, tohum eken rençberin, “Biri benden, bini senden. Haydi bakalım kara toprak, kurban olduğum toprak” diyerek dua edişi, Yunus Emre’nin “Ben ayımı yerde gördüm, - Bana rahmet yerden yağar.” Deyişi ve sonucu Aşık Veysel’in “Hakikat ararsan açık bir nokta – Allah kula yakın kul da Allah’a – Hakkın gizli hazinesi toprakta – Benim sadık yârim kara topraktır.”
Efes’teki Meryem Ana evi şimdi Hıristiyanlarca nasıl kutsal biliniyorsa bizim Müslümanlarca da kutsal sayılmaktadır. Aslında orası Ortygia Koruluğu olarak Hıristiyanlıktan önce de kutsalmış. Efesliler Artemis ile Apollo’nun o korulukta doğduğuna inanırlarmış.
Karagöz Oyunu’nun nereden geldiği ya da kimlerce oluşturulduğu konusunda boyuna tartışmalar oluyor. Hitit kabartmalarını, özellikle Boğazköy Yazılı Kaya’dak büyük Tanrı figürü Karagöz’ün ta kendisidir diyebiliriz. Şapkası, kol ve el görüntüsü tıpkı Karagöz’e benziyor. Ayakkabıları da öyle. Böylesine yakın bir benzerlik sanıyorum ki rastlantı olamaz.
Orhun Yazıtlarının hemen başlangıcında “Üstte gök tanrı, altta yağız yer yaratıldığında, ikisi arasında kişinin oğlu yaratıldı” denirmiş. Sonra H. Ziya Ülken “Bektaşi geleneğinde yer gök ilişkisini “Anam yer, atam gök” deyimiyle Makalatı Erbainde geçtiğini söylüyor. Bu “Atam gök, anam yer” deyimi, hem de inancı Amerika yerlilerinde de varmış. Ama asıl ilginç olanı bizim Anadolu’da Hititler öncesi Erinna kentinin Güneş Tanrıçası ya da Hititlerde Ulu Tanrı Teşup’un Gökler Tanrısı olmasıdır.
Toroslar’da, Yörükler arasında araştırmalar yapan İsviçreli bir dost da bana “Musa şaşırıyorum, buradaki Yörüklerle bizim Alpler ‘de yaşayan Yörükler (Nomad) arasında bir benzerlik var” diyordu. Bu benzerlikler, yaşam koşullarından doğar gelir.
Çatalhöyük’te bulunan ve Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen Ana Tanrıça ya da Toprak Ana heykelciği dolgun göğüsleri ve geniş kalçalarıyla salt analık görüntüsünde biçimlendirilmiştir. Elleriyle göğüslerini tutuyor, bacaklarını dizlerinden kırmış, yarım sol geriye almış, sağ yanına oturuyor.
İ.Ö. 600 yıllarında para icat olmuş, endüstriye hız vermiş, denizler aşırı ülkelerin alışverişlerinde çok önemli rol oynamıştır. Bir de İ.Ö. 1. Yüzyılda kirecin bulunması yapıda örgü kolaylığını oluşturmuş ve Roma Çağı’nın yapılaşmadan yana zenginliğine yol açmıştır.
Hitit tapınaklarında simetriden uzak genel bir yerleşim, düşey silmeler, dışa kapalı içe açıklıklar vardır. Kült yeri, yani asıl çekirdeği oluşturan Tanrı Evi ana girişi karşılamaz. Bu özellikler Anıtkabir’de de görülmektedir. Ana girişten sonra aslanlı yol boyunca ilerlenir. Sonra iç avluya gelinir, sola doğru yürünürse ancak mezar anıtına gidilir. Hitit Tapınaklarında da durum aşağı yukarı böyledir.
Dünya Troya Savaşları ne ise bugünkü Çanakkale Savaşları, özgürlük savaşları da odur. Hepsi de Batılı emperyalistlerin ve Greklerin saldırılarına karşı Anadolu halklarının savunmasıdır. Nitekim Homeros İlyada’sında Greklere karşı savunan Anadolu halklarını sayıveriyor.
Büyük İskender’le birlikte Doğu’ya giden akılcı yaşam anlayışı en etken geçerliliğini Türkmenistan’da göstermiştir. Başta Farabi ( 870-950) olmak üzere İbni Sina ( 980-1037), Biruni (973-1048), Ömer Hayyam (1044-1136) ve daha nice Horasan Erleri akılcı yolu seçmiştir.
Farabi “İnsan önce kendini sonra başkalarını ve alemi araştırmalı, bilmelidir. İnsan her şeyden önce ölçülü olmalıdır” dermiş.
Rumi Takvim, kullanmakta olduğumuz Batılıların Jülyen Takvimi’nden doğaya karşı çok daha tutarlıdır. Üstelik Hicri Takvim gibi boşluk da vermiyor. Yıl Mart’ın 14. Günü ilkbaharla başlıyor, haftalar, aylar derken gün dönümleri geliyor geçiyor, böylece yıl Jülyen Takvimi’ni 13 gün geriden izleyerek yine 13 Mart’ta bitiyor. Rumi Takvim’de yeni baharla yeni yıl uyanıyor.
İ.S. 5. Yüzyılda yaşamış olan Pataralı Aziz Nikolaus yani Noel Baba, Naziyanlı Nysalı Gregorlar, Caesarea’li Basileios gibi düşünürlerin dinsel açıdan halkı uyarmaları çok daha önemlidir.
Pataralı Nikolaus hemen hemen bütün ömrünü Myra’daki adı vurulan Nikolaus Kilisesi’nde din görevlisi olarak geçirmiş, ömrü boyunca iyilikler dolusu vaazlar vermiş, öğretilerini halka sunmuş ama tüm bunların üstünde cihana yayılmış olan çocuk sevgisini çocuklara yakışır armağanlarla gerçekleştirmiş, hem de sonsuzlaştırmıştır. Çocukları sevindirmek Anadolu halkının özündedir.
Bizans Çağı’nda, özellikle 6. Yüzyılda, İmparator Jüstinyen zamanında pek çok kiliseler yapılmıştır. Bunlar arasında kuşku yok ki, en başta İstanbul’daki Ayasofya gelir. 7 kiliselerin bulunduğu kentlerde de ulu tapınaklar, bazilikalar ortaya çıkmıştır. Pergamon, Smyrna, Sardes, Phieldelphia, Ephesos, Laodikeia ve Tyateira Kiliseleri çok ünlü yapılardı.
Dil kaygandır, nereye çekersen oraya gider. Örneğin, Pezevenk, “Rehber, yol gösteren” anlamına gelir. Oysa biz ne yazık ki kadın simsarı olarak, hem de küfür olarak kullanıyoruz. Yine Yunus Emre işe yarayana, elverişli olana “yarak” demiş. Oysa biz bu güzelim sözcükten ağza alınmaz ad üretmişiz.
Oğuzlar Anadolu Türklerinin çoğunluğunu oluşturduğu gibi ta Orta Asya’dan beri göreneklerine, törelerine bağlı kalmışlar, Anadolu’ya uyum göstermişlerdir.
Evlenme konusunda Anadolu halkı, ta Hititlerden bu yana, hem Orta Asya’dan beri tek kadınla evlenmeyi töresel bilmiş, hatta kanunlaştırmıştır.
Anadolu kadınının giysileri genelde kar gibi beyaz başörtüsü (yağlık), dıvracık ceketimsi cepken ya da işlik bir de şalvardır. Bazen ya da bayramda seyranda üç etek giyenler de olur. Özellikle bayramlarda renk renk allı güllü donanır Anadolu kadınları. Başlarına renkli kreplerden çeki çekinenler de vardır. Çekilerin (Anadolu kadınlarına has baş örtüsü) renkleri konuşur, kadının durumunu açıklar. Kara çeki yas demektir ki, yaşlı kadınlarla kocaları ölmüş dul kadınlar bağlar. Sarı çeki genellikle koz çocukların başında görülür ve sevdalı demektir ya da nişanlı. Al çekiyi oğlu olmuş, bir de murat görmüş kadınlar bağlar. Mor ve mavi çekiler mutluluğu belirler. Al, yeşil, mor bir arada olursa, daha doğrusu gök kuşağının yedi rengi bir araya gelirse doğa ve dolunay yüzlü kadın göze gelir.
Yörüklerin bir üçlemesi vardır. Derler ki, “Tüccar isen azdan başla, rençber isen tarlayı üçle, malcı yani Yörük isen sahilde kışla.”
DEĞERLENDİRMELERİM:
Konu: Eserde, Anadolu’nun tarihteki görenek ve geleneklerine ilişkin kronolojik olarak bilgilendirmeler konu edilmiştir.
Üslup: Yazar, eseri kronolojik olarak tarihi çağlar uyarınca derlediğine dair bir intiba uyandırsa da, eserin devamında konu bütünlüğünün bazen dağınıklık gösterdiği ve birtakım konularda tekrara düşüldüğü hissiyatını uyandırabilmektedir. Bunun dışında eserin üslubu, sade ve net bir anlatıma sahiptir. Bu sebeple, verilmek istenen bilgiler okuyucuya gayet sarih bir biçimde aktarılmaktadır.
Özgünlük: Eser, niteliği uyarınca bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Karakter: Eser, niteliği uyarınca bu kategoride değerlendirilmeyecektir.
Akıcılık: Üslup bölümünde ifade edilen hususlar dikkate alındığında, eserin akıcılık konusunda bazı bölümlerde tekrara düşmesi ve konu bütünlüğünün bozulması hissiyatı vermesi sebebiyle bazı eksiklerinin mevcut olduğunun ifade edilmesi gerekmektedir. Yine sürükleyicilik unsuru yönünden ise, kitabın türü uyarınca sürükleyici bir yapıya sahip olmasının beklenmesinin pek mümkün olmadığının normal karşılanması gerektiği aşikardır.
Genel: Yukarıda belirtilen kriterler uyarınca 10 üzerinden gerçekleştirilen değerlendirmede:
Konu: 8,5
Üslup: 7
Akıcılık: 6
puanlarını alan eserin genel ortalaması 7,1 puandır. Eser, türüne dikkat edildiğinde 7 barajını geçmiş olması ve tarihi açıdan önemli bilgileri ihtiva etmesi sebebiyle incelenmeyi ve üzerine düşünmeyi gerektiren eserler arasında değerlendirilmelidir.
(*) : Alıntılarım başlığındaki bütün kısımlar:
ÇAĞLAR BOYUNCA ANADOLU’NUN GÖRENEKLERİ
Yazar: Musa Baran
Yayınevi: Bademler Köyü Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı
Baskı: 1. Baskı – Temmuz 2023
kapakta kullanılan fotoğraftaki kitaptan alıntı olarak kullanılmıştır.




Yorumlar